bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı..
güneşten ışık yontarlardı, sert adamlardı..
hoyrattı gülüşleri, aydınlığı çalkalardı..
gittiler akşam olmadan, ortalık karardı..
“Sporda Şiddeti Önleme Yasası” olarak bilinen, fakat bizlerin önüne sağlam bir küfür ekledikten sonra alâlade “..5149’u işte” diye telaffuz ettiğimiz şu kanun.. Unutuldu mu bu yasanın bizlere vermiş olduğu zarar? Girişteki cümleyi bu saçmalıklardan zarar gören güzel insanlar topluluğu olan Vamos Bien, Grup Ck ve 1907 Ünifeb’e göndererek devam edelim..
Tribün geleceğine istinaden ahkam kesmek düsturum değildir esasen, fakat güncel tablo çok ekşi tat bırakıyor düşündükçe.. Hele ki Fenerbahçe tribünleri olarak uğruna bedel ödediğimiz bir konu ise, bu dinginlik, unutulmuşluk benim çok fazla canımı sıkıyor..
Genelleme yapmayı pek sevmem ama; gazeteciler, kalem tutan köşe sahipleri neden ısrarla ‘bilinenin’ üzerine gidiyor.. Neden onları okuyan kişilerin aptal olduğu kanısıyla yapıyorlar haberlerini? Yıllardır hepimiz ezberledik artık yılda bir kez çekilen görüntülerle aynı cümlelerin döndüğü ve bizlere ‘haber’ olarak tanıttığınız idmanın görüntülerini "hafif sakatlıkları bulunan hedeyle hödö takımdan ayrı düz koşu yaparlarken ediyle büdü çift kalede etkili göründüler" haberlerini iletirsiniz bizlere.. “futbolcuların antrenmandaki hırsları dikkat çekti" cümlesini es geçip "tecrübeli çalıştırıcı idmanı sık sık keserek futbolcularını uyardı” ifadeleriyle derdimi biraz daha açmak etkili olacaktır.. “Dediği öğrenildi” ve “sızan bilgiler arasında” cümlelerini sadece yer kaplasın diye yazarım, o topa girmem bile..
Tüm bu boş uğraşlar sizlerden istenen mi, yoksa kolay olan mı, onu çözemiyorum işte.. Bir ülkenin önemli sayılabilecek bir gazetesinde, belli bir köşe sahibi olacaksın ve en ciddi tiraj kaynağı olan kulüplerden birinin koskoca tribünlerinde 3 tane önemli grup tribün faaliyetlerini askıya aldıklarını açıklayacak ve bunu çeşitli sebeplere dayandıracak.. Siz bunu “İrlandalı bilim adamlarının araştırmasına göre” diye başlayan saçma haberleriniz boyutunda yer vereceksiniz.. Bakınız efendiler, Marsilya’nın Ultras Amigosu Santos, kolluk kuvvetleri tarafından içeri alındğında tüm ultras taraftar grupları ayağa kalktı, çeşitli yürüyüşler, eylemler yapıldı.. Fransa’da gündem oldu..
Geçmiş sezonun en önemli koreografilerini yapan, emektar Fenerbahçe taraftarının bu ‘haklı’ serzenişinin gerçek sebeplerini öğrenmek isteyen gazetecilerin olmaması komik ve acı geliyor bana..
Buyrun asıl ironi; İlgili maçta ceza alan 14 taraftarımız kişi başı 6 ay hak mahrumiyeti ve 1700 TL küsüratlı para cezasına çarptırıldı.. Samsunspor maçının oynandığı sırada Mersin İdman Yurdu Teknik Direktörü Yüksel Yeşilova’yı iki yerinden bıçaklayan vatandaş ise 1 yıl hak mahrumiyeti ve 2500 TL para cezası..
Ha, ayrıca, -evlerden ırak- Sn. Yüksel Yeşilova bu olay sonucunda son nefesini vermiş olsaydı, “gençliğinin baharında, mesleğininde zirve yapacağı yıllarda sinsice planlanmış bir bıçaklı saldırıyla hayatına son verilmiş olan teknik adam” yazacaktınız değil mi?
Yani, bütün bunlar demek oluyor ki; kolluk kuvvetlerinin tribünde yaşanan bir arbede sırasında keyfi bir şekilde rastgele adam toplaması, 6 ay men cezası vermesi bir olay.. Sonra sahaya girip koca teknik direktörün iki yerinden bıçaklanması daha bir olay ve şöyle özetlenebilir; “hacı sen 1 sene uğrama buralara, 2500 lira ver, tamamdır” de..
“..5149’u işte”
Dün bana gönderilen bir e-mail’i sizlere ileterek bu yazının fikrinin nereden geldiğini ifade etmek isterim;
“Merhaba, ismim Deniz Ülkütekin, Cumhuriyet Gazetesi Pazar Dergi'de çalışıyorum. Yeni spor yasasıyla ilgili yaptıkları çalışma hakkında Vamos Bien grubuyla görüşmek istiyorum, acaba bana yardımcı olabilir misiniz?”
Sn. Ülkütekin’e henüz cevap vermedim..
Fakat iki çift lafım daha var, zira sinirden yerimde duramıyorum;
Bab-ı Âli nostaljileri yaptıktan sonra, dijital boş haber yapmaya devam edecek olan üstad yanılsamasına haiz olmuş yazarlar, sadece Fenerbahçe taraftarının değil, Türk Sporunun en önemli problemi olan “taraftarı yok sayma” zırvalığına dahil olmaktan çıkıp, “taraftara söz hakkı tanıma” yolunda adım atmadığınız sürece, gökyüzünde mavi boşluklarda bir yerlerde; Halit Deringör, Kahraman Bapçum, Namık Sevik ve ciğerim İslam Çupi gibi kalemler, ellerinde yağlı sopayla sizi bekliyor olacak..
Fakat iki çift lafım daha var, zira sinirden yerimde duramıyorum;
Bab-ı Âli nostaljileri yaptıktan sonra, dijital boş haber yapmaya devam edecek olan üstad yanılsamasına haiz olmuş yazarlar, sadece Fenerbahçe taraftarının değil, Türk Sporunun en önemli problemi olan “taraftarı yok sayma” zırvalığına dahil olmaktan çıkıp, “taraftara söz hakkı tanıma” yolunda adım atmadığınız sürece, gökyüzünde mavi boşluklarda bir yerlerde; Halit Deringör, Kahraman Bapçum, Namık Sevik ve ciğerim İslam Çupi gibi kalemler, ellerinde yağlı sopayla sizi bekliyor olacak..
bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı..
güneşten ışık yontarlardı, sert adamlardı..
hoyrattı gülüşleri, aydınlığı çalkalardı..
gittiler akşam olmadan, ortalık karardı
güneşten ışık yontarlardı, sert adamlardı..
hoyrattı gülüşleri, aydınlığı çalkalardı..
gittiler akşam olmadan, ortalık karardı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder