27 Aralık 2010

Hesap Sorar, Pişman Ederlerdi, Fener'e Hakaret Edenleri!


Zaman makinesi olsa da 1985-1994 tribün adamları, o eski halleri ile bugüne gelseler.. Kasımpaşa'nın, Bostancı'nın, Kadıköy'ün, Okmeydanı'nın, Gaziosmanpaşa'nın, caddenin o efsane çocukları bugüne bir gelseler.. Mümkün değil, kimi rahmetli oldu, kimi elini eteğini herşeyden çekti, kimi taşındı buralardan gitti, kimi de tek başına gelip maç seyredip gidiyor.. Saçlar beyazladı, döküldü, hayat yükü omuzlarda.. Ben onların bugünkü halini değil, o zaman ki hali gelse diyorum..

Fenerbahçe'nin adından bile korkulduğu zamanlardı onlar, deplasman şehirleri olağan üstü hal ilan ederlerdi, bugün burada olsalar, Galatasaraylılar bırakın böyle yaygara yapmayı, kaçacak delik ararlardı..

Eğer gelebilselerdi bu zamana, ne olursa olsun onlar bu yıl Sami Yen'de ki G.Saray maçına girerlerdi, bedeli ne olursa olsun.. Üstelik kapalıyı alırlardı.. Korkak Tavuk Ortega yazdıranları bulur ellerini kollarını kırarlardı, interneti gösterirdik onlara.. Sanal alem delikanlılarını anlamazlardı ama anti-fenerbahçe, infaz team vs vs sayfalarında bize her türlü küfrü edenlerin yemin ediyorum kulaklarını keserlerdi, bulurlardı onları, yedirirlerdi yazdıklarını, kan alırlardı.. Bilen bilir, sadece Fenerbahçe'ye kötülük yapan bir sürü adam İstanbul'dan kaçıp gitmek zorunda kaldı zamanında.. İnanmazlardı bir basket maçında Galatasaray'ın sayıca fazla olabileceğine, çıldırırlardı caddede dolaşan bir sürü sarı-kırmızı, siyah beyaz atkı görünce.. Polis tribünden adam alamazdı öyle yaka paça dışarı.. Herkesi karşısına almak zorundaydı polis, bir kişi için bile.. Gece maçlarında vücutlara bıçaktan korusun diye naylon sarar, boğaza atkı takar çıkarlardı.. Kalamış'a, Yoğurtçu Parkı'na ya da Dolmabahçe'ye veya Mecideyeköy'e Galatasaraylılar maça girebilmek için Beşiktaş'tan yardım isterlerdi yine..

Galatasaray'da Beşiktaşlılara yardım ederdi bizle maçlarından önce.. Dost olurdu gene Beşiktaş ile Galatasaray, bilirlerdi çünkü Fenerbahçe ile başa çıkamayacaklarını.. Kanal D'nin, Star'ın arabaları camiadan çıkıp özür dilemedikçe, gelemezlerdi stada, gelirlerse parçalanırdı çünkü arabaları. Fatih Altaylı'nın çoktan canına okunmuştu.. Diğer takımların taraftarları birbirlerine Fenerbahçe dökülüyor sahada, ama abi Fener taraftarından uzak durmak lazım, hasta bu adamlar derlerdi. Denizli maçında Rüştüye vurmaya çaılışan salağa polisten önce onlar müdahale ederlerdi.

Ama o karşılıksız, kelimenin tam anlamıyla ölümüne seven insanlar yok artık..
Şimdi şiddete hayır, canım küfür etsinler ne olur biz onlara uymayalım, polis istemiyor samiyen'e gitmeyelim, bizim taraftar arasındada çok çapulcu var, ya ne işim var deplasmanda diyen Fenerbahçeliler çoğunlukta. Hele burada.

Neyse siz bana bakmayın, eski resimleri karıştırıken efkarlandım biraz, ben Fener taraftarının adından bile korkulduğu dönemlerin genci, bugünün orta yaşlı bir adamıyım.

Galiba bu dönemin gençlerinin kaybedecek çok şeyi var.. Bu da iyi bir şey aslında ama farkında değil misiniz Fenerbahçemize o kadar çok hakaret ediliyor, bize o kadar çok saldırı yapılıyor ki; hiç bir şeye cevap veremiyormuşuz gibi geliyor bana.. Dedim ya bu akşam biraz kafayı kastım, eski gazete küpürlerine bakıyordum, sonra bu yazı geldi.. Hiç bir amacım yada mesajım yok sadece boş boş yazdım.. Bilmeniz gereken tekşey eskiden biz eşsizdik.
Sonuç olarak; Hesap sorar, pişman ederlerdi, Fener'e hakaret edenleri!


2003'te sevgili Güneşhan'ın darlandığı bir gecede antu.com'a yazdığı yazıdır bu yukarıdakiler..
Tam yeri, tam zamanı..

21 Aralık 2010

IQ't Nezdinde Hedef Şaşması..

Aziz Yıldırım’a;
Ne işin var başkanım senin çorbacıda? Bayan Voleybol takımın uzak topraklarda, Katar’da kulüp için ter dökerken, Kulüp tarihindeki en anlamlı kupalardan birini getirmişken, ne diye malzeme ediyorsun kendini orada sokak ağzıyla konuşarak ve ‘hiçbir kulüp başkanının katılmadığı’ açılışa giderek? Helal olsun başkanım..

Takımı Islıklayan Güruha;
Hacı iyi mi böyle? Palamut formanı da almışsındır sen, paşalar gibi gitmişsindir maça.. Hatta ağzından “her maça geliyoz lan, top oynayın biraz!” filan gibi cümleler çıkmıştır.. Baktın olmuyor, bastın kalayı, e yanında üç beş kişi de destek verince ortalık gül gülistan oldu değil mi? Takdir ediyorum bireysel örgütlenmenizi ve fakat bu eylemin hiçbir şeye yaramadığını tarihten örnekler verip açıklayarak bünyemi zorlamak istemiyorum.. Lakin devam edin, sizlerle mücadele edenler de çıkar elbet.. Üzerinde çubuklu olanı ıslıklamak.. Harikasınız.. Helal olsun..

Stadı Boş Bırakanlara;
Sen önce maç seç, hafta içi “yorgunum abi, evde izlerim, nasılsa şifresiz” diyerek avut kendini, sonra ekran başında yol saçlarını.. Fakat “sevgi eylem gerektirir” diye pankart yapıldığı zaman, fiyaka olsun diye bütün sitelerde paylaş, “biz yaptık” de, sana da helal olsun be..

Futbolcu Kardeşlerimin Tümüne;
Merhaba, iyisiniz inşallah?
Bizler de iyiyiz, sağolun..

Aykut Kocaman’a;
“tükür yüzüne celladın
fırsatçının, fesatçının, hayının
dayan kitap ile,
dayan iş ile,
tırnak ile, diş ile,
umut ile, sevda ile, düş ile
dayan, rüsva etme beni..

Aykut Kocaman’a Acımasızca Davranan Tüm Kurum, Kuruluş ve Kişilere;
Başka tekere çomak sokmalısın ahbap! Yüreğin yetiyorsa kafaya oyna, tepeye çık..
Bu defa masumlar ödemesin bu işin bedelini mesela, yıllardır zulmedenlerden hesap sorsana! 

Okurlara, Sevenlere, Takip Edenlere;
Taraftarın ‘resmi’ sitesinde bu kadar çok argo kullandığım için affedin beni.. İçki sofrasındaki muhabbete döndü mevzu, lakin sinirimi-agresifliğimi mazur görün.. Resmi bir şey yok bende, kurumsallaşamadım henüz..

Yaşasın annemin ördüğü sarı lacivert atkı..
Kahrolsun futbolu bize endüstriyel biçimde enjekte edenlerin tümü!

Bilimum sevgi saygı / artık bünyemde ne kadar kaldıysa..

Armanın Gururu Sarı Melekler!

FIVB Dünya Kulüpler Şampiyonası Final Karşılaşmasında, turnuvanın favorilerinden olan Sollys Osasco'yu, set vermeden kazanan Bayan Voleybol takımımız Fenerbahçe Acıbadem, Dünya Şampiyonu oldu..

Bu yukarıdakiler herhangi bir televizyon kanalında rastlayabileceğiniz, haber yazma teknikleriyle dolu, tek bir cümlede ciddi özet geçebilme yeteneğine sahip bir cümleciktir bildiğiniz üzere..

Aşağıdakilerse bana ve herhangi bir yüreği sarı lacivert kan pompalayan sevdalılara ait;
"Dünyanın en büyük spor kulübü Fenerbahçe"


Hani söylemeden de geçemem belli ki, içim kıpır kıpır çünkü.. Yukarıda ki mevzubahis pankart, Kayseri maçında açıldı ve aşağıda göremeyenlerden doğan arbede sırasında 14 arkadaşımızı gözaltına alındı hatırlarsanız.. Hehh işte, o pankart halen daha elimizde ve rulo yapıp dik bir şekilde bekletmeyi düşünüyorum.. Belki üstüne oturduğunda gözleri açılanlar olur, tekliflere açığım.. Bu pankart özel, bu pankartın hikayesi var, bu pankarta bedeller ödendi..


Güzel oldu, çok güzel oldu..







Desteğini esirgemeyen, yüreği bizlerle atan bütün kardeşlerimize selamlar olsun, eyvallah..

16 Aralık 2010

Okur Yorumu

Giray Bey merhabalar,
Benim adım Tufan, Ankara'da müfettiş olarak olarak görev yapıyorum Farklı bir sitedeki yazınızı okudum.. Tek kelimeyle muhteşem, Basri abinin bende yeri ayrıdır, çünkü benim doğum günüm olan 17 eylül 1979'tan tam 20 sene sonra aynı gün vefat etmiştir.. Ve bu değerlere sahip çıkarak böyle güzel yazılar kaleme alan sizlere bizzat teşekkür etmek istedim.. Endüstriyel futbol zırvalamasının acımasız dişlileri içinde gerçek Fenerbahçeliliğin ne demek olduğunu unutturmak isteyen populist düzene başkaldırınızı yürekten alkışlıyorum.. Fenerbahçelilik bir yürek sızlamasıdır, bir hüzündür, kaybedilen değerler kuşağında.. Bir başkaldırıdır haksızlıklar karşısında.. Yağan yağmurun, karın altında ayak uçlarını hissetmeden, donarak maç izlemektir.. Güneşin altında bütün gün kavrularak maçın başlamasını bekmelek, kokoreç kokuları arasında yeşil sahada süzülen çubukuluları görmek için sabırsızlanmak.. Eminönü'nden kalkan vapurda formalı ve kaşkollu birilerini gördükçe, tanıdık bir gülümseme ile selamlaşmaktır tanımadık yolcularla..
 
Ben de Ankaragücü maçını, üstelik de Ankaragüçlülerin arasında, Fenerbahçemize yapılan hakaretlerin kulak çarpmaları arasında izledim.. Ruh ikizi "takımdaşları" ve "taraftardaşlarını" bulmanın manasız mutluluğu ve saçma sapan gururu içinde, laciverte kaçan mavileri, solmuş sarıları, kirlenmiş beyazları ve koyuluğu bozlaşmış yeşilleri arasında kopuk bir taraftarlığın temsilcilerine güzel bir ders vermesini bekliyordum Fenerbahçemizin... Her Fenerbahçe maçında ellerini avuşturarak "yolacak kaz" bekleyen onur-sus yöneticlere, kutsal(!) ittifakçılara, temiz-lig(k)çilere.. Küfürbazlara, goygoyculara, işbilmezlere, büyüklük nedir bilmezlere; bir büyüklük, bir efendilik dersi vermesini bekliyordum Fenerbehçemizden.. Öyle ki o tribünün yarısı da benim gibi bekliyordu, bir gol atsa de Fenerimiz, içimizden haykırsak, sessizce.. İşte buradayız diye.. Ki bu durum karşı takım(cıklar)ın gol attığı zaman tribünün çoğunun sevinmemesinden anlaşılıyordu.. Ama olmadı.. Olsun.. Siz yazdınız ya Basri abiyi.. Yazdınız ya "iyi gidenler"i.. O soğuğa sadece bu renkler için katlanan; normal insanların değil, sadece "çubuklu" delilerinin anlayacağı bir frekansta aşklarını yaşayan tüm kardeşlerimin donan ellerinden öptüm ya.. 19 Mayıs stadının üstünden yağan karın Basri Dirmlilerin ruhunu taşıyan yürek savaşçılarının saflığını ve cesaretini gösterdiğini anladım ya.. 
Ayak parmaklarımın ucu başuna donmamış, değmiş.. Şanlı sarı, onurlu lacivert, efsane çubuklu destanı devam ediyormuş, değmiş.. Yenmeye, yenilmeye değil, Basrilere, Lefterlere, Sporellere gönül kaptıranlar hala varmış, yaşıyorlarmış, değmiş.. Sadece gökte değil, yerde de nefes alıyormuş bunlar, değmiş.. İşte biz buradayız diye haykırabiliyorum şimdi, değmiş.. Kadıköy sahilinde çay içerek çubuklularını görmek için sabırsızlanan herkese selamlar..
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize sağlık..
Yürek var vuruşmaya, soluk var harcanmaya, canlar var verilmeye; Fenerbahçe'ye..
 
-Tufan-

13 Aralık 2010

Basri ağbi, Topa Burun Vuruyorlar!


Basri ağbi merhaba..
Umarım rahatın yerindedir, huzurlusundur orada.. On seneyi geçti sen gökyüzüne çıkalı.. Aramızda 'uzak kuşak' farkı olduğu için "hikayelerinde büyüdük" diyemiyorum, sadece 'efsane' olduğun bilinir bu eşrafta.. Unutulmadın, her fırsatta muhabbetimize düşüyorsun, hiç merak etme, aklımızdasın.. Çok şey bilmem hakkında, ama derler ki başın kanlar içindeyken hava topuna yükseldiğinde yankılanan "şaap" sesi, tribünden duyulurmuş.. Ne güzel adammışsın sen Basri abi.. 

Bu hafta sana futbolla alakalı pek birşey anlatabileceğimi sanmıyorum.. Hiç girmiyorum o konuya zaten.. Senin, çubuklu için ter döktüğün yıllarda daha yeni yetme olan çömezin Aykut Kocaman, hoca oldu başımıza, ne de iyi oldu.. Görsen, nasıl yakışıyor aslında.. Şimdilik değerini bilemiyoruz pek, sonra anlaşılacaktır elbet.. Basri ağbi, laf aramızda burada bir Lugano var, sorma gitsin.. Sana benzetiyorlar biraz..
Konu dağılmasın ağbi, bir derdim var benim.. Hani tamam, sizlerin zamanıyla kıyaslanamaz 21. Yüzyıl futbolu, endüstriyele kapıldık gidiyoruz, eşleştirmek ağır demogoji olacak, farkındayım.. Sizin zamanınızda çaput bağlarlarmış, ama şimdi kırmızı kramponlu lejyonerler var demek olmaz, farkındayım.. Fakat, günümüzle kıyasladığımızda bile haddinden fazla çelişkiler barındırıyor bünyesinde bu futbol sektörü denilen meret.. Sektör oldu Basri ağbi, görsen ne paralar dönüyor piyasada.. Ankaragücü ile oynadık bu hafta, takımın maşallahı var, ilk yarı iyiydik ama olmadı işte, iki gol yedik, gitti üç puan.. Deplasmana gidecektik, 135 lira dediler bilete Basri ağbi.. İdrak edebilmen için asgari ücretin 570 lira olduğunu belirtmem gerek.. Sizin dönemle kıyaslarsak hata yaparız dedim ya, ona mahsuben bu gereksiz bilgi.. Çok kişi gidemedi deplasmana Basri ağbi, çok pahalıydı.. Gidenlere de helal olsun tabi, seninle aynı fikirdeyim..
Fakat bir topluluk vardı ağbi orda.. 


O soğukta gittiler Ankara’ya, bir bildiri hazırlamışlar, onu okudular, protesto ettiler bilet fiyatlarını, tribüne girmeden geri döndüler.. Bu bahsettiğim kişiler kendilerine Vamos Bien diyorlar, anlamı “iyi gidiyoruz” demek.. Her gittikleri yere ‘iyi gidiyorlar’ ağbi.. Hani bizim büyüklerimiz zamanında bizlerin daha iyi şartlarda yaşaması için mücadele etmişler ya, onların derdi de aynı gibi aslında.. Giderek yozlaşan bu futbol kültürünü ensesinden tutup çamurdan çıkarmaya çalışıyorlar.. Uğraşmaları bile güzel değil mi Basri ağbi? Hem bak ne söyleyeceğim sana, protesto ettikleri esnada takım otobüsü geldi, durdurdular aracı anlattığım insanlar.. Onların neden orada olduklarını bilen oyuncular alkışladılar biliyor musun Basri ağbi? İçi ısınmaz mı insanın o soğukta? Senin çömezin, bizim güzel hocamız Aykut Kocaman alkışladı önce otobüsün içinde.. Sonra toplanıp döndüler geri.. Maçı da Ankara çıkışında bir köy kahvesinde izlediler.. Dönüş yolunda uyudu ağbi hepsi.. Malum ertesi gün iş günü.. Çalışıyorlar haliyle, öğrenciler ve işsizlerde var aralarında.. Ama bu pis düzenin içinde, bu pahalı sevdanın içinde para kazanmaları gerek diğer ‘aşkiyalar’ gibi, deplasmana gidebilmek için.. Kadıköy'e varabilmeleri için..

Basri ağbi bunları neden sana anlattım, inan bilemiyorum.. Huzurunu kaçırmadım umarım.. Eski bir çınara tutunmak istedim belki, kimse dinlemiyor çünkü.. Burda değişti ağbi herşey, bize anlatıldığı gibi yaşanmıyor sevdalar artık.. Aşile tendona giriyorlar Basri ağbi.. Kendi mahallemizde çevirelim artık topu, yukarı mahallede burun vuruyorlar!


10 Aralık 2010

İmdat, Polis Var!

"Yapma! Hamileyim!" dedim, karnıma vurdu..

Merhaba,
Uzatmadan direkt konuya girmek ve düşüncemi sunmak istiyorum; son yaşanan "bebek katli" ile ilgili gelişmeler ve köşe yazıları çerçevesinde oluşan kamuoyu önümüzde. Geçmişten bugüne kadar, bütün sürece baktığımızda da gittikçe baskı altına giren bir toplum yaratıldı, malumunuz.. İki darbe arasında -ya da hemen ardından- çocuklarını doğuran, onları sokağa salarken "aman dikkat et" diye tembihleyen, sokakların tekin olmadığını ve otoritenin bütün yanlışlarına boyun eğmek gerektiğini canımızdan endişe ederek tembihleyen ebevenylerin nesliyiz.. Kaybolduğumuzda polis amcalara gitmemiz gerektiği söylendi üstelik.. Ve o nesil artık yavaş yavaş devlet, kamu ve özel idarelerde söz sahibi olmaya başlıyor, başlayacak.

Ama nasıl? 
Şimdilerde bile, yaşı 40'ı geçkin köşe yazarları "hamile kadının orada işi ne" diyebiliyor. Cahil mantığıyla bakınca doğru; "kendini ifade etme, tepki hakkını yok et, çünkü sen hamilesin ve cop yiyebilirsin!" Evet, tehlikeli bir şeydi mağdur yurttaşımızın yaptığı, riskliydi. Kendi karım olsa, belki onu kelepçeleyip gitmesine engel olurdum. Ama bir yanım çok acırdı, utanırdım. Ve ben o utancı şimdi daha büyük yaşıyorum. Çünkü en az beslenme ve nefes almak kadar "ifade ihtiyacı" da insanı, insanca yaşatan bir ihtiyaçtır, biliyoruz.
Hamile kadınlar, her çeşit engelli insanlar, yaşı 18'i geçmemişler; her bireyin ifade sahası bulması gerekli, daha adam gibi sokaklar için... Daha korkusuz yürünebilen caddeler için. Daha güvenilir devlet üniformaları için...
 
Az önce aklıma gelen bir fikir şu ki; -kamuoyu bu olayı soğutmadan- 18 ya da 25 Aralık Cumartesi günlerinden birinde Taksim'de bir eylem düzenlemeye, organize etmeye uğraşıyorum.. Şu anki kamuoyu baskısı ve utanç verici tablonun karşısında hiçbir güç böyle bir eyleme kılını kıpırdatamaz. Ve insanların "biz varız! konuşabiliriz!" demesi için bence bu büyük bir fırsattır. "Hoşlanmıyoruz" denilecek bir gün varsa en uygunu şu günlerdir. Çünkü artık mide bulandırıcı bir bataklıkta herkes, gırtlağına kadar. O tekmeleri vuran polisin arkadaşları da; çünkü onlar da çocuktular, çünkü onların anneleri hamileydi..

Bu doğrultuda yola çıkıp ifade özgürlüğünün tekmelenmesini asıl tekmelemek gerekiyor bence. Ve bunun için, başladığım üzere, elimden gelenden fazlasını yapacağım.
Açık söylemek gerekirse, derneklere inancım hiçbir zaman tam olmadı. Fakat bugün bu yazıyı sizlere aktarırken kendime bir şans veriyorum; 'bu ülke ve bu dünya güzel olabilir', diyorum.

Umarım sizler de bana ve kendinize, hatta doğacak herkese bu şansı verip bu fikir-projemin arkasında olur, organizasyon ve koordinasyon açısından sağlam olan bilgileriniz ve eylem tecrübenizle bu işe sahip çıkarsınız..

İlgili kurum ve kuruluşlara bu yazı acilen ulaştırılıp bir 'eylem' haline dönüşebilir.
Oturduğumuz sandalyelerden 'uygunadım' sanal tepki vermektense, sokağa çıkıp 'eylemadım' yürümeyi tercih ediyorum..

Siz?

Kaan Koç - T.Giray Tayyar
bir değil,
beş değil,
yüz milyonlarlasın maalesef..
koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını,
sürüye katılıverirsin hemen..
ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye..
dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
hani şu derya içre olup,
deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf..
ve bu dünyada, bu zulüm
senin sayende..
ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer,
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak,
kabahat senin,
demeğe de dilim varmıyor ama
kabahatın çoğu senin, canım kardeşim..



8 Aralık 2010

Dersimspor İstanbul'da..

2009 yılında kurulan ve ciddi sıkıntılar içerisinde futbola tutunmaya çalışan Dersimspor, 13 yıl önce 3. ligden, amatör kümeye düşen Tuncelispor'un devamı gibi gözüksede, günümüz şartlarınca çok daha farklı bir misyona sahip olan yeni bir futbol kulübüdür.. Gerek ismindeki isyan, gerek herhangi bir futbol ekibinin nefes alabilmesi için 'en başından' başlaması olsun, herşeyi ile takdiri hakediyor.. Bölgesindeki tek futbol takımı zira..

Mavi-Beyaz renklere sahip güzelim Dersimspor için çok güzel bir haber olmasına rağmen, şahsi olarak biraz kararsız duygular yaşadığım bir haberdir bu; Beşiktaş, Dersimspor'la, İstanbul'da bir hazırlık maçı organize etti, üstelik tüm geliri Dersimspor'a kalacak.. Tam tarihi belli değil sanıyorum.. Yakında açıklanır..

"Keşke Fenerbahçem yapsaydı bunu" diye iç konuşmalarımı bir kenara bırakarak Beşiktaş'ı yürekten kutluyorum.. Üstelik bununla da kalmamış olup, Dersim'e futbol okulları açarak destek projelerini devam ettireceklermiş.. Bana, "helal olsun arkadaşlar" demek düşüyor, ciğerim sızlamadan hemde.. Beşiktaşlı taraftar ve futbolseverler umarım gereken ilgiyi gösterir bu maça..

Dersimspor'a sadece başarılar dilemek çok yavan kalacak gibi, münferitin afişi gibi olacak ama, şimdilik bu kadar..

"Başarılar Dersimspor"
Futbol hayatın boyunca..

Taraftarı Bitirme Operasyonu

Geçtiğimiz pazar günü oynanan Beşiktaş-Bursaspor maçından önce klasik tabirle ''istenmeyen olaylar''ın meydana geldiğine tanık olduk. Bu iki kulüp taraftarı arasında uzun yıllara yayılan husumet futbol dünyasında bilinen bir gerçeklikti. İki takım arasında gerçekleşen müsabakalara rakip taraftar alınmamasına yönelik uygulamaya uzun bir süre sonra son verildi fakat olayların yaşanmasına mani olunamadı. Yaşananların hemen ertesinde medya, TFF ve emniyet teşkilatı gibi kurumlar ağızbirliği etmişcesine gündeme 5149 sayılı ''sporda şiddet yasası''nı soktular. Bu süreçte, deplasman taraftarının maçlara alınmasının yasaklanmasından, emniyetin taraftar üzerinde uyguladığı şiddet dozunun arttırılmasına kadar uzanan pek çok tuhaf önlemin tartışılıyor olmasını şaşkınlıkla izliyoruz. Yaşanan şiddet eylemlerini ve başvurulan ırkçı nitelikteki kışkırtmaları tasvip etmemiz mümkün değildir; fakat bununla birlikte bu olayların yaşanacağını çocukların bile öngörebildiği bir ortamda şunu sormak istiyoruz:

Emniyet kuvvetleri gerekli gördüğü durumlarda yol, meydan, köprü demeden her yeri kapatır, hesap vermeksizin her türlü önlemi alma gücünü kendinde görürken bu iki taraftar grubu nasıl olmuş da yanyana getirilmiştir? Olayların yaşanmasına neden olan başlıca etken çatışmayı önleyecek güvenlik uygulamalarına başvurulmamış olmasıdır. Alınmamış bu önlemlerden kastımız taraftara daha sert yaptırımlar getirilmesi değildir kesinlikle. Şiddet şiddeti doğurur. Önlem, adı üzerinde, olayların önüne henüz gerçekleşmeden geçmektir. İki tarafın karşı karşıya gelmiş olması öncelikli olarak güvenlik uygulamalarında yaşanan zaaftan kaynaklanmıştır.

Medya ve TFF hemen bu olayların gelişim sürecinde kendi oynadıkları rolün üzerini örtmeye girişmiş ve askıda tutulan yasa taslağına sarılmıştır. Konuşulanlar bize geçmişteki ‘Okullar olmadan Milli Eğitimi kolay yönetme’ mantığını anımsatmaktadır. Yasakçı bir zihniyetin ürünü olan talepler, bir taraftarın en doğal hakkı olan takımının maçını stadta seyretmesinden, tribünlere takımını destekleyen pankartları asmasına kadar pek çok şeye karışmak ve engellemek istemektedir. Beşiktaş - Bursaspor maçından bir gün önce protesto yapmak isteyen öğrenciler üzerinde uygulanmış olan akıldışı şiddetin futbol taraftarlarına da uygulanması yönündeki talepler medyamızın samimiyetini ve sahip olduğu düşünce yapısını göstermesi açısından önemlidir. Şiddet ne taraftara ne de sokakta demokratik hakkını kullanana uygulanmalıdır.

Henüz taslak halinde bulunan Sporda Şiddet Yasası en hafif tabirle taraftarı ve tribün kültürünü yok sayan, eksiklerle dolu, baskıcı bir yasadır. Bu yasa ile pek çok kuruma taraftarı yargılama gücü tanınırken biz taraftarlara söz söyleme ve savunma yapma hakkı bile tanınmamaktadır. Tekrar etmekte fayda var, yaşanan olaylar vahimdir ve tasvip edilemez. Ama herkes biliyor ki, olanlar önlenemez değildi. Şiddete başvuranlar kadar bunun zeminini hazırlayanlar da suça ortaktır.

Süreç gün be gün taraftarlık değerlerini endüstriyelleşmeye endeksleyerek tribün emekçilerini sahanın dışına atmaya doğru evrilmektedir.


Vamos Bien

7 Aralık 2010

Tebrikler Genç Fenerbahçeliler


Kişisel olarak genel tutumlarını sıklıkla eleştirdiğim Genç Fenerbahçeliler'in çok güzel bir işe imza atarak hepimizi gururlandırdığını belirtmek istiyorum.. Küçükyalı Çocuk Yuvasının güzel yüzlü ufak mensuplarını kucakladıkları gibi Kadıköy yollarına düşen Genç Fenerbahçeliler, onlarca çocuğa unutamayacakları bir gece yaşattılar..

"Kimsesiz Değiller, Genç Fenerliler" tezahüratı gevrek bir tat bıraktı ağızlarda.. Güzeldi herşey..
Şahsım adına teşekkür ediyorum bu işi organize eden arkadaşlara ve böyle güzel eylemlerin devamının gelmesini diliyorum..

Var olasınız..

Herkesin Comandante'si Kendine

bir sır daha var, çözdüklerimizden başka!
bir ışık daha var, bu ışıklardan başka..
hiçbir yaptığınla yetinme, geç öteye,
bir şey daha var bütün yaptıklarından başka..
 -Ömer Hayyam-

Okul Açık münferitlerinin ürettiği pankart olan "Comandante Alex"i eleştirmişler, biz yapmıştık onu Hagi'ye demiş liseliler, Gs-store'de t-shirt'ü bilem var demişler, üstelik 40 liret.. Ne ara komutan ilan ettiniz Hagi'yi yahu? Tamam ama Karpatların Maradona'sına ne oldu? Peki hocasının hitap ettiği "Giga"?

"İmparator" lakabını yıllarca efendi gibi taşıyan Oğuz Çetin'den utanmadan, ünvanı alıp Fatih Terim'e mâl eden Galatasaray taraftarı değil midir? Kral Aykut'un namı ne oldu, sizi Torino'ya tercih eden Şaban'a hibe ettiniz.. Şimdi tutturmuş taraftarına hırsız demiş olan kumandanınızı yüceltmek için bile Alex'i kullanıyorsunuz..

Hâlen daha resmi sitesi bile çalıntı olan liselilerin (http://www.manutd.com/en.aspx
http://www.galatasaray.org/en/index.php) bu iki kulaçlık karalama stratejisi komik ötesi geliyor bana..

Hagi'nin komutanlığı Kaniçici Çavuşesku'nun Albayı konumunda olduğu döneme tekabül eder, ötesi yoktur..

Herkesin Comandante'si kendine,
Gerçek olanı; Ernesto Che Guevara'dır..
Adamı kızdıracaksınız şimdi, dağılın başka şeyler tartışın lan..
S.ktirin gidin averajınızı filan düzeltin..
La yürü!

2 Aralık 2010

Unutulmaz Replikler / 10



köpekler bizi, içimizde kemik olduğu için mi ısırırlar anne?

-Korkuyorum Anne-


-hastayım sana
-geçmiş olsun

-Ağır Roman-


insanların hayatlarını, birşeylerden vazgeçmeden değiştiremezsin..

-Kelebek Etkisi-


konu duygular olduğunda büyük kahramanlar bile aptalca davranabilirler..

-Kaplan-


her gece kalbimi boşaltıyorum ama sabah yeniden doluyor..

-İngiliz Hasta-


şimdi ne yapmam gerektiğini bilmiyorum.. nefes almaya devam edeceğim.. yarın yine güneş doğacak çünkü, ama zamanın neler getireceğini kestiremiyorum..

-Cast Away-


her yasak, kendi isyancısını yaratır..

-Kağıt-


güzellik beni ilgilendirmiyor, maystro.. zevk sahibi bir kadını yalnızca yetenek cezbeder.

-Amadeus-


sen hiç kalp gördün mü? kalp, bir delikanlı için üzeri kanla kaplı yumruk gibidir..

-Daha Yaklaş-


-yazarım sana..
-yazma.. o zaman bekliyor insan.. ee buraya çok az insan geliyor, çok insan gidiyor.. kalanda bekliyor, ama bazen çok uzun bekliyor.. yani, hani, mesala zannediyorsun ki, bir yoldan birisi gelecek, boş, uzun bir yol, devamlı ona bakıyorsun ve sonra kimse gelmiyor.. yazma, boşver..

-Vizontele Tuuba-

1 Aralık 2010

Tarihin En Kötü Formaları..

Galatasaray'ın mor veya pembe formasıyla alakalı çok goygoy yapmıştık zamanında.. Daha kötülerini buldu Sezgin (anti) kardeşim, onu kaynak göstererek bu kepaze formaları sergilemekten onur duyarım efendim..

Crystal Palace
England Goalkeeper (David Seaman!)
Jorge Campos'un giydiği her şey..
N.County
Norwich
York City

Atletico Bilbao, nasıl da mutlular..

N.County
Clydebank
Püsküllü, Colorado
Yukarıda ki Colarado Kuzey Amerika liginde Denver'da kurulmuş bir takım, 1978'de ligde sadece bir sene yer alıp yok olmuş bu klüp.. Bir sezonda 22 mağlubiyet almışlar ve bütün bunların sebebi de bu forma olmalı..

Colorado takım formasının maçta giyileceğine inanmayanlar için yukarıdaki 4 nümerolu abimiz sizler için topu sürüyor.. Şimdi bunları ekledik ya, 2011-2012 sezon forması için fikir oluşmasın sakın Galatasaraylı modacıların aklında..

Lan?

Jose Mourinho ve Josep Guardiola Önem Derecesi..

Şu sıralar kişisel gündemim; Jose Mario dos Santos Mourinho Felix, hani şu bizim fenomen herif..

Porto, Chelsea, İnter ve Real Madrid gibi bir tırmanış sürecinde teknik direktörlerin 'yıldız' olabileceğini ispat etmiştir futbolseverlere.. Onun hakkında yazarken Nazım Hikmet'in bir şiiri düşer aklıma hep, fakat utanırdım yazmaya, şimdi hiç tutmayın beni eklemem şart;

insan ya hayrandır sana
                    ya düşman
ya hiç yokmuş gibi
                  unutulursun
ya da bir dakka bile
        çıkmazsın akıldan

Barcelona düşmanı olarak lanse edilen Mourinho'nun Katalan eşrafında pek sevilmediği bir gerçek.. Hatta alay konusudur, ciddiye almazlar.. En son Barcelona - Real Madrid maçında "ben tek siz hepiniz" diye bağırdıktan sonra şamar oğlanı olan mahalle abilerine döndü tabi.. Josep Guardiola'yı pek önemsemez.. Halbuki Jose Mourinho Barcelona'da tercümanlık görevini sürdürürken, Guardiola takımın kıdemli oyuncusuydu..
Guardiola yedek kulubesinde, Jose'yi takan yok..
Jose Mourinho'nun Barca zamanında pek fazla önemsenmemesinin kanıtı olarak 1999 yılında Jimmy Burns'nin yazdığı "Barca" kitabındaki fotoğraf karelerinde bariz bir şekilde görünmesine rağmen, açıklama olarak ismi yazmıyor..


"Otoriteye veya 'tartışılmaza' saldırarak prim yapma" cümlesi ile suçlanan Jose Mourinho, bu özelliği ile ya seviliyor, ya nefret ediliyor..
Yine de, Jose candır der, geçerim..
Ukala adam sevdiğimdendir belki..

Josep Guardiola ise, tüm zamanların ilkini başararak bir sezonda, bir kulübün alabileceği tüm kupaları alarak (6) Barcelona tarihine adını yazdırdı ve Mourinho, Barca'nın bu hegemonyasına son vermek için belki de Real Madrid ile dirsek teması sonucu o koltuğa oturdu.. Zenginlerin kulübü Chelsea neyse, fakat Kral'ın takımında (Barnebeu) olması da eleştirildi.. İnter'de kazandığı Şampiyonlar Ligi Kupası ise, üstelik Barca'yı o parlak yılında kupadan saf dışı etmesi Mourinho'nun kariyerinde en parlak günlerini yaşamasına sebep oldu..

Gözler "iki başlı" İspanya La Liga'sında bu sene.. "Berabere kalan takım şampiyonluğu kaybeder" cümlesi bile iki takımın kaybetmesinin çok zor olduğunun göstergesi.. Valencia'nın güzel çıkışı futbolseverleri umutlandırmıştı halbuki ama, ne kadar dayanabilirlerdi ki?



Xavi & Guardiola

El-classico futbolun zirvesidir..
Boca-River, Fenerbahçe-Galatasaray, Celtic-Glasgow tamam ama, biraz ayık olmakta fayda var..

Futbol, iyi oynayanlarla değil..
Futbol, 'daima' iyi oynayanlarla seyredilmesi daha keyifli bir hale dönüşebilir..

Tribünden ziyade, uzun zaman sonra ilk defa bir maçı keyifle izledim..
Teşekkür ederim lan, valla..