10 Aralık 2010

İmdat, Polis Var!

"Yapma! Hamileyim!" dedim, karnıma vurdu..

Merhaba,
Uzatmadan direkt konuya girmek ve düşüncemi sunmak istiyorum; son yaşanan "bebek katli" ile ilgili gelişmeler ve köşe yazıları çerçevesinde oluşan kamuoyu önümüzde. Geçmişten bugüne kadar, bütün sürece baktığımızda da gittikçe baskı altına giren bir toplum yaratıldı, malumunuz.. İki darbe arasında -ya da hemen ardından- çocuklarını doğuran, onları sokağa salarken "aman dikkat et" diye tembihleyen, sokakların tekin olmadığını ve otoritenin bütün yanlışlarına boyun eğmek gerektiğini canımızdan endişe ederek tembihleyen ebevenylerin nesliyiz.. Kaybolduğumuzda polis amcalara gitmemiz gerektiği söylendi üstelik.. Ve o nesil artık yavaş yavaş devlet, kamu ve özel idarelerde söz sahibi olmaya başlıyor, başlayacak.

Ama nasıl? 
Şimdilerde bile, yaşı 40'ı geçkin köşe yazarları "hamile kadının orada işi ne" diyebiliyor. Cahil mantığıyla bakınca doğru; "kendini ifade etme, tepki hakkını yok et, çünkü sen hamilesin ve cop yiyebilirsin!" Evet, tehlikeli bir şeydi mağdur yurttaşımızın yaptığı, riskliydi. Kendi karım olsa, belki onu kelepçeleyip gitmesine engel olurdum. Ama bir yanım çok acırdı, utanırdım. Ve ben o utancı şimdi daha büyük yaşıyorum. Çünkü en az beslenme ve nefes almak kadar "ifade ihtiyacı" da insanı, insanca yaşatan bir ihtiyaçtır, biliyoruz.
Hamile kadınlar, her çeşit engelli insanlar, yaşı 18'i geçmemişler; her bireyin ifade sahası bulması gerekli, daha adam gibi sokaklar için... Daha korkusuz yürünebilen caddeler için. Daha güvenilir devlet üniformaları için...
 
Az önce aklıma gelen bir fikir şu ki; -kamuoyu bu olayı soğutmadan- 18 ya da 25 Aralık Cumartesi günlerinden birinde Taksim'de bir eylem düzenlemeye, organize etmeye uğraşıyorum.. Şu anki kamuoyu baskısı ve utanç verici tablonun karşısında hiçbir güç böyle bir eyleme kılını kıpırdatamaz. Ve insanların "biz varız! konuşabiliriz!" demesi için bence bu büyük bir fırsattır. "Hoşlanmıyoruz" denilecek bir gün varsa en uygunu şu günlerdir. Çünkü artık mide bulandırıcı bir bataklıkta herkes, gırtlağına kadar. O tekmeleri vuran polisin arkadaşları da; çünkü onlar da çocuktular, çünkü onların anneleri hamileydi..

Bu doğrultuda yola çıkıp ifade özgürlüğünün tekmelenmesini asıl tekmelemek gerekiyor bence. Ve bunun için, başladığım üzere, elimden gelenden fazlasını yapacağım.
Açık söylemek gerekirse, derneklere inancım hiçbir zaman tam olmadı. Fakat bugün bu yazıyı sizlere aktarırken kendime bir şans veriyorum; 'bu ülke ve bu dünya güzel olabilir', diyorum.

Umarım sizler de bana ve kendinize, hatta doğacak herkese bu şansı verip bu fikir-projemin arkasında olur, organizasyon ve koordinasyon açısından sağlam olan bilgileriniz ve eylem tecrübenizle bu işe sahip çıkarsınız..

İlgili kurum ve kuruluşlara bu yazı acilen ulaştırılıp bir 'eylem' haline dönüşebilir.
Oturduğumuz sandalyelerden 'uygunadım' sanal tepki vermektense, sokağa çıkıp 'eylemadım' yürümeyi tercih ediyorum..

Siz?

Kaan Koç - T.Giray Tayyar
bir değil,
beş değil,
yüz milyonlarlasın maalesef..
koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını,
sürüye katılıverirsin hemen..
ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye..
dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
hani şu derya içre olup,
deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf..
ve bu dünyada, bu zulüm
senin sayende..
ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer,
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak,
kabahat senin,
demeğe de dilim varmıyor ama
kabahatın çoğu senin, canım kardeşim..



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder