25 Eylül 2010

Unutulmaz Replikler / 8


neden aşkın başladığı zamanı bilemeyiz de, bittiği zamanı biliriz..

-L.A. Story-


o mükemmel değil, sende mükemmel değilsin.. asıl soru, birbiriniz için mükemmel olup olmadığınızdır..

-Can Dostum-


-hacer abla, bugün çarşıda kavga çıktı, sosyal faşitlerle
-kimlerle?
-sosyal faşistlerle
-ne ne anlamadım, kimlerle?
-ya cahitabigillerle!

-Vizontele Tuuba-


ay çiçeğini düşün.. güneşe doğru eğilir.. fazla eğilmiş bir ay çiçeği ölmüş demektir.. servis yaparken şunu aklından çıkarma ki, sen bir köle değilsin.. hizmet büyük bir sanattır, tanrı en büyük hizmetkardır.. insanlara hizmet verir ama insanların kölesi değildir, bunu aklından çıkarma..

-Hayat Güzeldir-


ister mermi kullansın, ister oy pusulası; insan iyi nişan almalı.. 
kuklayı değil, kuklacıyı vurmalı..
-Malcolm X-


Ona aşığım, çünkü bana ihtiyacı yok..

-Closer-


- senin kız arkadaşın da vardır şimdi üniversitede?
- yoo, yoktur.. bunlar küçük burjuva alışkanlıkları.. hem ben artık devrimci oldum!
- iyi yapmışşın vallahi!

-Beynelmilel-


J: bu da ne? canım sevgilimin avucunda bi şişe! demek ki, zehirdenmiş sevgilimin bu vakitsiz ölümü.. 
cimri! hepsini içmiş; bir damla bile
bırakmadın demek kavuşabilmem için sana? öyleyse dudaklarından öperim,
orada belki bir parça zehir kalmıştır; bir zamanlar hayat veren dudakların
bu kez son versin hayatıma!


-sıcakmış dudakların hala..


-Romeo and Juliet-


24 Eylül 2010

"..5149'u işte!"


bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı..
güneşten ışık yontarlardı, sert adamlardı..
hoyrattı gülüşleri, aydınlığı çalkalardı..
gittiler akşam olmadan, ortalık karardı..


Sporda Şiddeti Önleme Yasası” olarak bilinen, fakat bizlerin önüne sağlam bir küfür ekledikten sonra alâlade “..5149’u işte” diye telaffuz ettiğimiz şu kanun.. Unutuldu mu bu yasanın bizlere vermiş olduğu zarar? Girişteki cümleyi bu saçmalıklardan zarar gören güzel insanlar topluluğu olan Vamos Bien, Grup Ck ve 1907 Ünifeb’e göndererek devam edelim..

Tribün geleceğine istinaden ahkam kesmek düsturum değildir esasen, fakat güncel tablo çok ekşi tat bırakıyor düşündükçe.. Hele ki Fenerbahçe tribünleri olarak uğruna bedel ödediğimiz bir konu ise, bu dinginlik, unutulmuşluk benim çok fazla canımı sıkıyor.. 


Genelleme yapmayı pek sevmem ama; gazeteciler, kalem tutan köşe sahipleri neden ısrarla ‘bilinenin’ üzerine gidiyor.. Neden onları okuyan kişilerin aptal olduğu kanısıyla yapıyorlar haberlerini? Yıllardır hepimiz ezberledik artık yılda bir kez çekilen görüntülerle aynı cümlelerin döndüğü ve bizlere ‘haber’ olarak tanıttığınız idmanın görüntülerini "hafif sakatlıkları bulunan hedeyle hödö takımdan ayrı düz koşu yaparlarken ediyle büdü çift kalede etkili göründüler" haberlerini iletirsiniz bizlere.. “futbolcuların antrenmandaki hırsları dikkat çekti" cümlesini es geçip "tecrübeli çalıştırıcı idmanı sık sık keserek futbolcularını uyardı” ifadeleriyle derdimi biraz daha açmak etkili olacaktır.. “Dediği öğrenildi” ve “sızan bilgiler arasında” cümlelerini sadece yer kaplasın diye yazarım, o topa girmem bile..

Tüm bu boş uğraşlar sizlerden istenen mi, yoksa kolay olan mı, onu çözemiyorum işte.. Bir ülkenin önemli sayılabilecek bir gazetesinde, belli bir köşe sahibi olacaksın ve en ciddi tiraj kaynağı olan kulüplerden birinin koskoca tribünlerinde 3 tane önemli grup tribün faaliyetlerini askıya aldıklarını açıklayacak ve bunu çeşitli sebeplere dayandıracak.. Siz bunu “İrlandalı bilim adamlarının araştırmasına göre” diye başlayan saçma haberleriniz boyutunda yer vereceksiniz.. Bakınız efendiler, Marsilya’nın Ultras Amigosu Santos, kolluk kuvvetleri tarafından içeri alındğında tüm ultras taraftar grupları ayağa kalktı, çeşitli yürüyüşler, eylemler yapıldı.. Fransa’da gündem oldu.. 

Geçmiş sezonun en önemli koreografilerini yapan, emektar Fenerbahçe taraftarının bu ‘haklı’ serzenişinin gerçek sebeplerini öğrenmek isteyen gazetecilerin olmaması komik ve acı geliyor bana.. 

Buyrun asıl ironi; İlgili maçta ceza alan 14 taraftarımız kişi başı 6 ay hak mahrumiyeti ve 1700 TL küsüratlı para cezasına çarptırıldı.. Samsunspor maçının oynandığı sırada Mersin İdman Yurdu Teknik Direktörü Yüksel Yeşilova’yı iki yerinden bıçaklayan vatandaş ise 1 yıl hak mahrumiyeti ve 2500 TL para cezası..

Ha, ayrıca, -evlerden ırak- Sn. Yüksel Yeşilova bu olay sonucunda son nefesini vermiş olsaydı, “gençliğinin baharında, mesleğininde zirve yapacağı yıllarda sinsice planlanmış bir bıçaklı saldırıyla hayatına son verilmiş olan teknik adam” yazacaktınız değil mi?

Yani, bütün bunlar demek oluyor ki; kolluk kuvvetlerinin tribünde yaşanan bir arbede sırasında keyfi bir şekilde rastgele adam toplaması, 6 ay men cezası vermesi bir olay.. Sonra sahaya girip koca teknik direktörün iki yerinden bıçaklanması daha bir olay ve şöyle özetlenebilir; “hacı sen 1 sene uğrama buralara, 2500 lira ver, tamamdır” de.. 

 “..5149’u işte”

Dün bana gönderilen bir e-mail’i sizlere ileterek bu yazının fikrinin nereden geldiğini ifade etmek isterim;  
“Merhaba, ismim Deniz Ülkütekin, Cumhuriyet Gazetesi Pazar Dergi'de çalışıyorum. Yeni spor yasasıyla ilgili yaptıkları çalışma hakkında Vamos Bien grubuyla görüşmek istiyorum, acaba bana yardımcı olabilir misiniz?”

Sn. Ülkütekin’e henüz cevap vermedim..

Fakat iki çift lafım daha var, zira sinirden yerimde duramıyorum;
Bab-ı Âli nostaljileri yaptıktan sonra, dijital boş haber yapmaya devam edecek olan üstad yanılsamasına haiz olmuş yazarlar, sadece Fenerbahçe taraftarının değil, Türk Sporunun en önemli problemi olan “taraftarı yok sayma” zırvalığına dahil olmaktan çıkıp, “taraftara söz hakkı tanıma” yolunda adım atmadığınız sürece, gökyüzünde mavi boşluklarda bir yerlerde; Halit Deringör, Kahraman Bapçum, Namık Sevik ve ciğerim İslam Çupi gibi kalemler, ellerinde yağlı sopayla sizi bekliyor olacak.. 


bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı..
güneşten ışık yontarlardı, sert adamlardı..
hoyrattı gülüşleri, aydınlığı çalkalardı..
gittiler akşam olmadan, ortalık karardı

21 Eylül 2010

21 Eylül Radikal'i

"Eller kollar, korkutan ifadeler, hırçın ve bezdirici yorumlar tarihe gömülmüş gibi. 

Hep böyle olsun artık. Bir de Kanaryam, bir zahmet hatırlasan,-görmesen de- tribünden hatırlamasan da hâlâ kara deryaların Fener’i olduğunu."

Feryal Pere / Radikal
21 Eylül 2010

17 Eylül 2010

Her Mahalleye Bir Pota

Değerli arkadaşım Barış Gerçeker'in Ntv Spor'da yazmış olduğu yazıya istinaden gelen bir yorumu paylaşmak istiyorum.. Barış, kendi blog sayfasında paylaşmış ve "neler yapabiliriz" diye sormuş.. Daha çok kişiye ulaşması açısından, hep birlikte düşünelim diye ekledim buraya.. Gelen yorum;


Türkler uçuyor sevindik, gururlandık ama burada, benim görev yaptığım köy okulumda çocuklar bırakın uçmayı zıplayamıyorlar bile... Burası damsız evler diyarı, köyün ve öğrencilerin durumunu anlatmak istemiyorum aynı bilindik manzaralar... Çocukların spor adına yaptıkları patlak topları, terlikleriyle okul bahçesinde futbol oynamak. Okulumuz, tahtamız, kitabımız var biz de buradayız kısacası eğitimde sorunumuz yok. Fakat biz Hidayet’in üçlüklerine, Semih’in bloklarına, Kerem’in asistlerine özendik biz potaya yani basketbola özendik. Demiyoruz ki bize parlak cilalı parkeli spor salonu yapın bize 2 tane pota yapın yeter, çemberin filesini biz öreriz...

Hadi yapın bi asist biz de uçalım...

Okçu Köyü İ.Ö.O İdil/Şırnak
Öğretmen: Murat ÇAVDAR




"Her Mahalleye Bir Pota" ne güzel olmaz mı..

16 Eylül 2010

Televizyonu Açma Vakti

Herhangi bir temizlik ürünleri reklamlarındaki değişmeyen bakteri/mikrop sesi veya eli gençlerin cebinde olan sermayenin kafa sesi olarak karşımıza çıkan bir insan olarak, reklamlara laf sokuyorsun ya dolaylı yoldan; okan'ım, aybalam, çatalkaram, kapına bakteri mikrop seslendirmesi için dayanan adamlara siktiri çekebildiğin, "konuş geneceterekeceleleli, konuş" diye kulaklarımızı tırmalamaktan vazgeçtiğin gün seni paper street'deki fakirhanemize kabul edeceğiz.. Öyle ellere verir talkını kendi yutar salkımı modu ile olmuyor bu işler.. efendisizim benim..

Yinede hastayım sana..
Saniye kaçırmam, tekrarını izlerim..
Çünkü ruh hastası olmak bunu gerektirir..

Disko Kralı - 25 Eylül
Kral Çıplak - 26 Eylül
Muhabbet Kralı - 27 Eylül

ve yakında;
Münazara Kralı

fak dı sistem okan, ama harbiden fak dı sistem..

13 Eylül 2010

Metin Oktay Anısına..

Henüz ben doğmadan, şuan gönül verdiğim renklere karşı yıllarca mücadele etmişsin, defalarca gol atmışsın, belki sahada benim kaptanımla tartışmışsın.. Herşey olmuştur.. Fakat, anlattılar da, senin ve senin gibilerin hikayelerinde sevdik futbolu be usta.. Senin gibi kral rakipler olsaydı şimdi, böyle futbol kevaşeleri gibi yavşak dolmazdı ortalık.. 


Hakkı Yeten'i anlattılar mesela bana.. Baba Hakkı'yı.. Öyle ki, sahada Beşiktaşlı bir oyuncu kırmızı kart gördüğünde, gözlerini kaptanına dikerek "çıkayım mı baba" diye sorarmış.. 

Mahallenin şık abileri vardı böyle eskiden işte.. 

Okuduklarımdan hatırlarım da, Fenerbahçe'nin ağlarını delmişti attığı bir golde.. Sonra yıllarca konuşuldu.. Övündü tabi Galatasaraylılar bu golle.. Futbolu bıraktıktan sonra bir muhabir sorar ustaya, "o golü anlatsana kral?" diye..

Verdiği cevap aşağıdaki gibidir;
"O seneler futbolda kaliteli malzeme kullanılmazdı.. Ağlar çürük, toplar kafalarımızı yarardı.. Yine maç öncesi yağmur yağmıştı ve hafif sert vurduğum top ağları deldi.. Sonradan ayıp olmasın diye gittim maç sonu, şemsiye açıp koydum deliğin üstüne.. Basit bir gol o.. Zaten rövanşında Fenerbahçe bizi eledi.. Ayrıca, bu golün bu kadar konuşulmasının sebebi, Fenerbahçenin büyüklüğünden kaynaklanır"
Namert dostum olacağına, mert düşmanım olsun..
Metin Oktay'ın aramızdan ayrılışının 19. yılı..

Şad olasın Metin Baba..

Unutulmaz Replikler / 7



yorum yapmak, yalnızca olayları dışarıdan izleyenlerin lüksüdür..

-Akıl Oyunları-


kendime yalan söylemeye başladığımdan beri, kimseye inanmıyorum..

-Çingeneler Zamanı-


siyasiler gerçeği örtmek için, sanatçılar ise gerçeği göstermek için yalan söylerler..

-V For Vendetta-


soylu olmanın dezavantajlarından biri, arasıra soylu gibi davranmak zorunda kalmaktır..

-Spartacus-


direniş, bir sevdalının hayat intizarıdır.. susarsa çatışma, konuşursa savaş, yazarsa destan, severse devrim olur..

-Yol-


-fikri'nin orospu çocukluğu!
-hop hop, ne biçim konuşuyorsun? bilmiyor musun fikri benim amca oğlum..
-reis bey'de benim amca oğlum..
-tamam, ben ona orospu çocuğu demedim ki..
-diyemezsin, çünkü değildir..
-e fikri orospu çocuğu mu?
-dua et ki, senin amca oğlun.. yoksa ondan büyük orospu çocuğu olmaz..
-heh şöyle düzgün konuş..

-Vizontele-


eğer takım yenilirse, liderlik ruhu ölür.. çünkü liderleri yaratanlar, nasıl liderler yarattıklarına asla dikkat etmiyorlar..

-Scent of a Woman-






12 Eylül 2010

Öğretmen'den Sezen Aksu'ya "evet" Mektubu

Bizler, 68’li ağabeylerimizin, ablalarımızın, yeryüzünde kurulmuş bu müthiş sömürü düzenine karşı açtıkları yolda, 78’li sol/sosyalistler olarak canımızı bile hiçe sayarak adadık kendimizi özgürlük ve demokrasi mücadelesine.. Hani halk denir ya hep, biz halk çocuklarıydık, içinden geliyorduk, ‘bir lokma, bir hırka’ ile büyütülmüştük.. Tıpkı senin gibi öğretmen çocuğuyduk, işçi çocuğuyduk.. Dünyanın en güzel fakat en yoksul bıraktırılmış dağlarında, yaylalarında emekçi ve köylü çocuğuyduk..
Yoksul ama dürüst, onurlu ana babalarımızın, komşularımızın, öğretmenlerimizin, alın terlerinin nasıl da acımasızca harcandığını, yer altı yerüstü kaynaklarımızın nasıl da egemen güçler ve yerli işbirlikçileri tarafından sömürüldüğünü, silah satmak uğruna nasıl da savaşlar çıkarıldığını, sırf kendi güdümlerinde olsun diye çocuklarımızın nasıl da iğrenç bir eğitim düzenine mahkum edildiğini gördük. Yaşadık, ezildik, acı çektik.. Sonra kitaplardan öğrendik ki biz yalnız değildik.. Dünya yanıyordu ve o yangına karşı aldığımız en onurlu saf, devrimci saflardı..

Böyle bir karşı çıkış, böyle bir dik duruş ve bu haklı direnişin hızla yayılması elbette bir takım güçleri harekete geçirdi.. Bir 12 Eylül sabahında ailemden ablamın, kız kardeşimin, öğretmen eşinin, dayımın oğullarının götürülüşleri, başka bir kentte yaşayan benim ve eşimin bir anda işimizi, evimizi terk ederek, 1 yaşındaki çocuğumuzla kaçağa düşmemiz daha dün gibi. Sonra tutuklananlara yapılan işkence haberleri, teyzemin oğlunun vurulduğu haberi, öğrencilerim, öğretmen arkadaşlarım, işçiler, sendikacılar, sanatçılar, aydınlar ve hatta onların anaları, babaları..

Eniştem Enver Karagöz.. falaka ve elektrik yüzünden ayak kemikleri görünürken, boğazına kaynar su döktükleri için gırtlak kanseri oldu, sesini kaybetti.. O bir edebiyat öğretmeni idi ve 25 yıl yurtdışında sessiz kalan sesiyle ölene kadar doğruları anlattı yine de.. Mezarı Almanya’da gurbette..

Dayımın oğlu Ahmet Özdil.. Manisa’da üniversite okurken işkencede beli kırıldı, kötürüm kaldı, 10 yıl annesi temizledi altını… Mezarı memlekette, Artvin’de.. Fatsa’nın dağlarında vurularak öldürülen teyzemin oğlu Özgüç Tuncay.. O gencecik idama giden çocuklar.. Erdal Eren hani yaşı büyütülerek asılan o yavru..


Hani senin onun için yazdığın o şarkı;

"Acı yüzler, kurşun gibi izler,
Son bakıştaki o gözler kaldı aklımızda"

Bir de Deniz Gezmiş için yazdığın ağıt;

"Bir seher vakti sılaya varsam,
Selam versem ah sıradağlarıma"



12 Eylül anayasası ile de ülkenin üzerine bir kara bulut gibi çöktü faşizm.. Daha çok kar, daha çok rant, ‘bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler’…

Yaralıydım, öğrencilerimden ayrılmak zorunda kalmıştım, kaybettiğim sevdiklerimin acısı yüreğimi bir kor gibi yakıyordu. Bu ülkede bir hesaplaşma yaşanmamıştı. Seni dinliyordum. Günlerce, aylarca, yıllarca..

"Ah ne kahraman, ne cesur,
Ne güzel çocuklardık,
Her yeni günü ümitle,
Nasıl da kucaklardık…
Ah kaldırımlar biliyor,
Bir devir muhteşemdik.
Güz güneşinden hüzünlü,
İlk yazdan şendik.."

İyi ki sen vardın, beni anlatıyordun, bizi anlatıyordun..
‘Akşam vakti dolaştım sokaklarda,
Yırtık bir afiş, seni gördüm duvarda’ diyordun…

Cebinde beş kuruşsuz, sırtında paltosuz, bir duvar yazısından ötürü aranan, afişlenen o çocuğu anlatıyordun.. Eşim, çocuklarım, yakınlarım seni dinliyorduk, o ılık sesin yaralarımıza iyi geliyordu.. Sonra birden yürekten sarsıldık.. Kulaklarımıza inanamadığımız bir tek sözcüktü senden duyduğumuz: ‘Evet’.

Ne için ‘Evet’ Sezen?

-Daha iktidara gelmeden dünyanın lanetlediği Bush’la yaptığı özel görüşmeler için mi?
-İktidara geldiğinden beri dış borçlarımızı misli misli arttırdığı için mi?
-Meclisten savaş tezkeresi çıkartmaya çalıştığı ve çocuklarımızı Irak ateşinin içine atmaya çalıştığı için mi ‘Evet’?
-Hayvancılığı ve tarımı özellikle bitirerek halkımızı ithal ürünlere muhtaç ederken üreticilerimizi bitirdiği için mi?
-Taşeron şirketler kurup, haksız, hukuksuz, ucuz insan çalıştırdığı için mi 'Evet'?
-Üniversitelerini bitirdikten sonra, yeniden sınavlara sokularak kapılarda tayin bekleyenler için mi ’Evet’?
-Sağlık sistemini düzenliyorum, SGK artık özel hastanelerde de geçecek diyerek sonra çıkarılan yüksek faturalar için mi ‘Evet’ ?
-Eğitimi özel dersaneler üzerinden yürütüp, çocuklarımızı birer ruh hastasına çevirdikleri için mi ‘Evet’?
-Son 5 yılda 4000 kadının öldürüldüğü bir ülkede bu sorunun görmezden gelindiği için mi ‘Evet’?
-Milyonlarca sokak çocuğu hiç yokmuş gibi davranıldığı için mi ‘Evet’?
-Hiç utanmadan halkın karşısına geçip, 15-20TL’lik memur-işçi zamlarını böbürlenerek anlattıkları için mi ‘Evet’?
-Dağlarımızın, köylerimizin güzelim sularına HES adı altında el koydukları için mi ‘Evet’?
-Yıllardır dökülen kan için laftan öte hiçbir çözüm üretemedikleri için mi ‘Evet’?
-Diğer maddelerin hepsi mecliste halledilebilecekken, sırf Anayasa mahkemesi ve HSYK’yı kendi güdümlerine almak için referanduma gittikleri için mi ‘Evet’?

Sezen;

Dün günlerden beri ilk kez, eski bir kasetini koydum teybe, balkona çıktım, sardunyalarla bakıştık, gözlerim doldu.. Dönüp kapattım teybi.. Tıpkı bundan böyle kalbimi de sana kapattığım gibi..

Müfide IŞIK
Öğretmen