21 Temmuz 2012

"Biz, Fenerbahçe'nin Yetiştirdiği Çocuklarız!"



Yazar bazen yazamaz.. 

Azar bazen..

Çeşitli bahanelerle ayyuka çıkan "rahatsızlığından ötürü bu haftaki yazısını yazamamıştır" ana başlıklı editöryal yazı yalan ötesi gelmiştir bana.. Yazar, yazamadığı için özür diler, peki okur onu okuyamadığı için özür diler mi? Her konuştuğunda 'sessizlikten çaldığını' düşünerek hırsızlığından hicap duyan ve bir an önce susmayı tercih edenler olur.. 

Bu biraz, geçtiğimiz günlerde Aykut Kocaman`ın söylediği "Biz, Fenerbahçe`nin yetiştirdiği çocuklarız" cümlesinde saklı bir efendilik..

16 sene önce, o halâ akıllarımızın bir köşesini meşgul eden 96`daki Trabzonspor-Fenerbahçe maçından çok sonra, Aykut Kocaman`ın söylediklerinden sonra devam etmek isterim; "

"Şimdi bakın bir maç oynanıyor, ben gol atıyorum, bir takımın şampiyonluğu tehlikeye girince o takımın taraftarı intihar ediyor. Buna üzülmemek olur mu? Ne korkunç bir tablo bu. Bir haftadır bu intiharı, futbolun geldiği noktayı ve Rize’deki olayları düşünüyorum. Tuttuğu bir takım için kendini asan bir kişiye anlam veremiyorum. Bunları sorguluyorum kendi kendime ve biliyorum ki takımı için kendini öldürebilecek binlerce taraftar var. Ama neden olsun bunlar? Ne yazık ki bir çok insan, tuttuğu takımın başarısı ya da başarısızlığını, kendi başarısı ya da başarısızlığı haline getiriyor. Kendimi bildim bileli top oynarım, gelebilecek en güzel yere de geldim galiba ama, bugünlerde sevinemiyorum işte. Fanatizm ve futbol dünyasındaki entrikalar soğuttu beni birçok şeyden. şimdi biz Trabzon’da yenilseydik ne olacaktı? Olacağı şuydu, İstanbul’da bizim için hazırlanan ipler vardı, hem de boynumuza geçirilmek üzere hazırlanan ipler. Hem taraftarın, hem yöneticilerin, hem de bir kısım basının bizim için hazırladığı ipler. Peki, ne oldu Fenerbahçe’nin sezon başından beri başarılarına, diğer arkadaşlarımın bugünkü performansına, benim yıllardır attığım gollere? Bugüne kadar 141 gol attım ama her hafta yeniden kanıtlamam gerekiyor kendimi ya da Fenerbahçe Stadı’nın arkasında bir yenilgi sonrası acaba beni linç ederler mi diye düşünüyorum.. Yani bir çok başarı hep boşa gidebilir.

<...> Bilmiyorum ama toplumun her kesiminde genel bir yozlaşma yok mu sizce? Kimse kimseye saygı göstermiyor. Başarı için her şey mübah görülüyor. Utanmayı, ayıbı bilmeyen bir toplum olduk. Her şey birbirine o kadar bağlı ki. Mesela spor magazin programlarında arkadaşlarımın haline şaşırıyorum, onları o hale sokanlara da tabi. Sabun köpüğü şöhretin ne anlamı var soruyorum size. Üç dakika boyunca milyonlarca insan bir futbolcunun kuzu taklidini seyrediyor, kime ne kazandırır bu?

Gol sevincini şova dönüştürenlere, gol atınca rakip seyirciye dönüp ana avrat düz gidenlere de şaşırıyorum. Ben kendi korkularımı, psikolojik durumumu daha çok önemsiyorum. Örneğin Trabzon maçının ilk 20 dakikası boyunca dinmeyen kalbimin atışlarını düşünüyorum şimdi… Yaşamım boyunca ilk kez bir maçtan bu kadar korktum. Ama Trabzonlu taraftarların sahaya inip bizi linç etmesinden değil, lanetlenmekten korktum."

(Röp.Nebil Özgentürk)

Bunları neden anımsadım, dahası neden sizlere okutmak istedim? 
Geçtiğimiz günlerde gazetelerde gördüğüm bir fotoğraf sebep oldu `şükretmeme`.. 

Fotoğraf karesinde, Fatih Terim ve yardımcısı vardı.. 


İmparator diye lanse edilen Fatih Terim, kendisini baya baya `imparator` zannetmiş olacak ki, yardımcısının bir elinde Fatih Terim`in susadığı zaman içilmek üzere hazır beklenen bir bardak su, diğer elinde güneşin ultraviyole ışınları imparatora zarar vermesin diye hemen başının üzerinde tutulan bir şemsiye.. İmparator`un kulaklarında kulaklık, tahmin ediyorum ki o sırada, 90`larda bize güzel bir mesaj verip ortadan kaybolan Barbaros Hayrettin`in şarkısı "ben sizin babanızım, ben ne dersem o olur" çalıyor olsa gerek.. 

Aykut Kocaman ile Fatih Terim kıyaslaması daima zarar verecektir esasında ama ne olursa olsun söylemeden edemeyeceğim birşey var, özet niteliğinde.. Aykut Kocaman, asla hakim olmadığı bir dilde basın toplantısı yapmaz, bundan hicap duyar, kendini bilir ve prestijine zarar vermez.. Fatih Terim ise kendini mükemmel zanneder.. 

Kaliteli Türk Medyası ise Fatih Terim`i şişirmekten mütevellit, doğal balon üretimi konusunda başarılı ile yol katetmekten son derece memnun gibi.. Öyle ki, Felipe Melo`nun, pek hafife alınamayacak cinsten hırpaladığı takım arkadaşı Riera ile kavgasının ardından yaşanan süreci bir "iletişim becerisi" olarak şişirilmesi müthiş bir başarıdır, takdire şayandır.. 

Fatih Terim`in haşmetine itibar katarak önümüze sunmaya devam ettiler.. Etsinler.. Şişirsinler.. 
Siz şişiredurun..

Biz şükredelim diye yazdım bunları..


Bilmeyene not olsun bu aşağıdaki alıntı, anlatmaya çalıştığım durumun seneler evvelinden olduğunun kanıtı olur belki..

Aykut Kocaman`ın en popüler olduğu sene verilen evlilik haberi; "Fenerbahçeli gol kralı Aykut Kocaman, dün Beyoğlu Evlendirme Dairesi`nde yaşamını Arzu Bayru ile birleştirdi. 30 Haziran`da Fenerbahçe Sosyal Tesisleri`nde yapılacak düğün nedeniyle kimsenin davetli olmadığı törene Aykut ve eşinin günlük kıyafetleri ile katılması ilgi çekti."

Biz, Fenerbahçe`nin yetiştirdiği çocuklarız!



1 yorum:

  1. Aykut, Oğuz ile birlikte büyük başkan AliŞen(!) tarafından kovulduğu sene sinirimden Fenerbahçe maçlarını izlemez olmuştum. Ta ki İstanbulspor ile Kadıköy'de yapılan ilk maçta seyircilerin onları bağırlarına bastığı ile ilgili haberi okuyuncaya kadar. Taraftar büyüklüğünü göstererek beni mahçup etmiş kulübün asıl sahibi olduğunu bana hatırlatmıştı.
    Umarım bir daha o tarz büyük başkanlar yönetmez takımımızı.

    Yıllar sonra bir röportajda Aykut'a şu şekilde bir soru yöneltişmişti;
    "Ali Şen, Oğuz yine de iyi insan ama Aykut'u sevmiyorum demiş; ne düşünüyorsunuz?"
    Aykut'un cevabı da şu olmuştu;
    "Ali Şen gibi birinin beni sevmemesi benim için onurdur."

    YanıtlaSil