3 Kasım 2010

Kâh Çıkarım Gökyüzüne, Seyrederim Âlemi..

* Yolda karşılaşılır, randevuya, tiyatroya filan bir yerlere gecikilmiştir, ama olsundur, ille de ayaküstü şu diyaloglar yapılır; "n'aber", "iyidir senden n'aber?", "n'oolsun iyi işte", "sen hala orda mısın", "yok, şuraya geçtim aslında", "bir ara beni ara be, konuşalım", "olur", "numaramı vereyim", "yok ben bulurum".. Nereden bulacaksın, öküz? Karşında insanevladı işte, konuşsana.. Mutlak suretle yapılacak bu yolüstü eziyetleri.. Birisi "hadi eyvallah" diyene kadar bir sürü "aa, öyle mi, vay be, cıkcık, hadi ya" gibi bir sürü gereksiz hececikler heba olunur, geç kalınır, sıcak gelmez kimseye..

* Ulan Bilica, saklıyordum, bilmeyenler vardır ama söylemem lazım; Bilica isimli muhterem ilk defa bir takımda ikinci yıl üstüste oynuyor.. Evet, o takım Fenerbahçe.. Ayrıca ilk defa bonservisi satın alınarak transfer olmuş.. Evet, o takımda Fenerbahçe.. Yihuu..

* Polar, hırka filan giyemeden direkt kış geldi arkadaş.. Ha, unutmadan; bence kış, erkeğin diğer mevsimlere göre daha iyi giyenebileceği bir hava olayı bence.. Kaşkol, şapka filan.. Yazında hatun kişiler böyle kımıl kımıl giyiniyor, er kişiler kıllı kalıyor haliyle..

* Lan? Sakın Eylül dişi, Ekim erkek gibi olmasın.. Ağustos'ta gay gibi zaten.. Nisan genç kız, çıtı pıtı.. Kasım şişman ve yaşlı, kel, bir de yavşak tipi var.. Mayıs her daim asi ve bıçkın delikanlı.. Ocak, arka göt cebinde eve çikilopla gelen dayı gibi..  Şubat, mahallede ağaçlara dalıp elma toplayan haylaz.. Mart tam bir şerefsiz çocuğu gibi, "hacı bi sakal atsana" diyecek gibi.. Haziran aristokrat gibi, elit gibi..

* Bazen yazar, sıkılır.. İşte bu car cur konumundan.. Yüzünü, hüznünü azıcık dinlendirmek ister.. Bünyeyi bir yerlere, tiz sesini başka yerlere tatile göndermek ister.. Bazen yazar, tadilat dolayısıyla kendi içine kapanmak ister.. Bazen yazar, hep üretmekten sıkılır, zıvanadan çıkar, küplere biner, küfür eder, su kaynatır.. Bu kadar, işte bu kadar ortada olmaktan bıkar.. Beynini, kendisini ve latin harflerini azad buzad etmek ister.. Bazen yazar, azar.. Bazen yazar, buzar ve bazen yazar, yazamaz.. İşte o vakit devreye "özür notları" girer.. Yazar yazamadığı için özür diler de, ya okur? Onu okuyamadığı için özür diler mi hiç? Dilemiyorum lan özür filan, dağılın..


* Ben çocukken herkesi Fenerbahçeli zannediyordum..

* Ruh ve Sinir Hastalığı mı? Ruh nedir ki? Demek ki siz insanın ruhunu görebiliyorsunuz? Hastalığı tespit ettiğinize göre.. Çözüm önerileriniz bile var.. Vay benim kardaşlarıma be, ha benim yiğitlerime..

* Bir de reenkarnasyona inanmak, beyni inkar etmektir bence, bence ama!.. Ruh transferi olarak adlandırılıyor ya bu meret.. Bir ruhun başka bir bedende vücut bulması.. E hacıabi, o zaman reenkarne olan kişi, ruh sayesinde mi hatırlıyor geçmişte Rus Çar'ı olduğunu? Hiç orospu olan yok zaten, hep kral, kraliçe.. Hatırlamak, hafızaya almak, gülmek vs. gibi olgular beyinin görevi değil midir keten helvam? Eğer ruhunla hatırladığını iddia ediyorsan, beynini inkar ediyorsun, salak! Ha, reenkarne olmuşumdur, ama hatırlamıyorum de, canımı ye..

* "Neden yazıyorsun?" diye sorarlar ya, ya ben lan neyse bişey demiyorum diyesin gelir ama diyemezsin, onun yerine şöyle olabilir;
-siz neden yazmıyorsunuz, neyiniz eksik?
-arkadaş kurbanıyım.. küçükken bana hep "kitap en iyi arkadaştır" diye kafamı yediler.. o yalancı hülyalar uğruna yazıyorum.. peki siz nasıl düştünüz buraya, neden okuyorsunuz?
-iki kalas, bi yazar işte.. sevdiğim yazarların devamı olmayı hayal ediyorum..


* Ee, şey.. Merhaba canlar.. Ben geldim..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder