Sporda Şiddeti Önleme Yasası yakında çıkacak. Bu konuda herkesin fikri alınırken, yasanın direk muhattabı olan taraftarlar yok sayılıyor. Şu ana kadar yapılan uygulamalarda, hapis, para ve maça girememe cezalarını sadece taraftarlar aldı. Üstelik çoğu delilsiz, tanıksız. Bu temelsiz cezalar yavaş yavaş mahkemelerde düşüyor. Çünkü mahkemeler İl Güvenlik Kurul`larından görüntü istiyor onlar da veremiyor. Allahtan mahkemeler var da bu hukuksuzluk yavaş yavaş sona eriyor.
Ancak dediğimiz gibi bütün bunlar bu işten zararlı çıkan tek gurubun taraftarlar olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Gazeteci köşesinden, yorumcu ekranlardan ağzına geleni söylüyor ancak tık yok. İl Güvenlik Kurul`ları daha ne bir gazeteciye ne de bir yöneticiye ceza verebildi. Ancak iş taraftara gelince vur abalıya.
Bütün bu gelişmeler olurken Cumhuriyet Gazetesi Fenerbahçemizin önemli tribün gruplarından Vamos Bien`in üyesi, aynı zamanda Antu.com yazarlarından Tevfik Giray Tayyar ile bir röportaj yaptı. Deniz Ülkütekin`in yaptığı, Cumhiriyet Gazetesi`nin Pazar Eki`nde yayınlanan röportaj şöyle:
Yakın bir gelecekte çıkması beklenen yasayla birlikte stadların huzura kavuşacağı öngörülüyor. Herkes yasanın içeriği hakkında konuşurken taraftarlara pek söz verilmiyor. Fenerbahçe tribünlerinden Vamos Bien grubu yasayla ilgili taraftar isteklerini duyurmak için bir çalışma başlattı.
ŞİDDET SIRF TARAFTARIN ESERİ Mİ?
Samsun ve Gaziantep`te yaşanan olaylarla birlikte tasarı halinde olan Sporda Şiddet Yasası`nın bir an önce çıkması için baskılar artmaya başladı. Konu hakkında spor camiasından hemen herkes fikir beyan etti. Ancak belki de tek fikri sorulmayanlar yasanın direk muhatabı taraftarlardı. 2006`da Fenerbahçe tribünlerinde faaliyete geçen Vamos Bien grubu, diğer renkdaşlarıyla ortak kareografilerle Şükrü Saraçoğlu Stadı`nda okul tarafı olarak bilinen tribünde takıma destek veriyor. Ancak geçen sezonun son haftasındaki Trabzonspor maçının ardından çıkan olaylar ve verilen cezalar sonrası başlayan süreçte başka bir faaliyet alanı da belirlemişler. Sporda şiddet yasasıyla ilgili taraftarların da beklentilerini ortaya çıkaracak bir atolye çalışması. Grup üyelerinden Tevfik Giray Tayyar, ufak yaşlardan itibaren bakkal harçlıklarından biriktirdiği paralarla gizlice maçlara gitmeye başlamış. Sonrasında babası “hadi gel maça götüreyim” dediğinde, ilk kez maça gitmiş gibi numara yapmak zorunda bile kalmış. Kendisini ve Vamos Bien`i “modern futbola karşı örgütlenmiş grupların en saf örneğiyiz” diyerek tanımlıyor. Ancak birazdan okuyacağınız gibi taraftarlık sırf maça gidip takımı desteklemekten ibaret bir şey değil...
-Sporda şiddet yasasıyla ilgili çalışmaya nasıl başladınız?
Sporda şiddet yasası manifestomuzun karşısında yeralan bir anlayış. Bizler grup olarak tribünde ve yaşamda şiddete karşı insanlarız. Fakat bu yasayla sorumluluğun büyük kısmı taraftarların omuzlarına yıkılarak şiddet ortamının oluşmasında rol alan emniyet, medya, kulüp yöneticileri gözardı ediliyor. Taraftarlar bu ortamın yatarılmasında ne kadar etkiliyse diğer tüm bileşenlerin de o kadar etkisi vardır.
-İnternet üzerinde yapılan açıklamalarda grubunuz baskılardan şikayetçi.
Taraftar grupları üzerinde her zaman bir baskı vardır. Tüm gruplar en nihayetinde taraftarın örgütlü olduğu sivil yapılardır. İçlerinde her tür anlayışın olduğu bu yapılar önce emniyet sonra da kulüpler tarafından hakim olunmak istenmekte. Grup olarak emniyet, kulüp, federasyon, UEFA, medya yani futbolla ilgilenen herkesten gördüğümüz bir baskı var.
-Yasa tasarısında ne gibi değişiklikler yapılmasını istiyorsunuz?
Bu yasa taraftarları stadlardan uzaklaştıracak. Sorunun bir tarafı olarak gösterilirken, muhatap olarak alınmayacağız. Hakkımızda karar alınacak ama bizim söyleyecek sözümüz olmayacak. Öncelikle bizler bu yasayla, temsil edilmek istiyoruz. İl güvenlik kurullarında bir ilin valisinden, medya mensubuna kadar insanı temsil edilirken, bizlere hiçbir şekilde söz hakkı tanınmıyor. Spor için gerçekten uzmanlaşmış ve taraftar psikolojisinden anlayan görevlilerin bu yasayı uygulaması gerekiyor. Gasp masası görevlilerine “spor polisi” diye yelek giydirince sorun çözülmüyor maalesef. Yeni yasada suç farzedilen olay ile verilen ceza arasında bir ölçü olmasını istiyoruz. Sahaya girip teknik direktör bıçaklayan kişiye verilen ceza, bir arbede esnasında polisin rastgele topladığı adamın cezasının iki katıysa adeletten bahsedemezsiniz. Öncelikli hedefimiz kendimizi bu duruma göre yapılandırmak. Zaten 3 grup Vamos Bien, Grup CK, 1907 Ünifeb baştan beri beraber hareket ediyoruz. Diğer Fenerbahçe taraftar gruplarının yaklaşımları da olumlu. Ama bu sürece çok güçlü ve örgütlü girebilmek gerekiyor.
-Tribün terörü denildiğinde hep taraftarların çıkardığı olaylar akla gelir. Oysa polis tarafından uygulanan şiddet pek konu edilmiyor. Bir taraftar grubu olarak polislerin taraftara bakışını ve çıkan olaylardaki rolünü nasıl yorumluyorsunuz?
Emniyetle yapılan bir toplantıda benzer birşey ifade etmiştik. Emniyet taraftarı potansiyel suçlu olarak gördüğü için her daim şiddetle yaklaşıyor ve ufacık olaylar büyüyor. Sonunda ‘tribün terörü’ olarak taraftarlara fatura çıkıyor. Toplantıdaki yetkili de bunun “olmazsa olmaz” olduğunu söylemişti. “Emniyetin bakışına gore herkes potansiyel suçludur” deyince zaten anlattığımız herşey boşa gitmişti. Genel bakış bu olunca tribünler her daim şiddete gebe kalıyor. Güvenlikten sorumlu olanlar çoğu olayda çözücü olmaktan uzak ve bunda da destek bulabiliyorlar. Medya sağolsun suçlu yaratmakda başarılı olduğu ve buna da karşı çıkacak bir makam ya da mecramız olmadığı için zemin zaten hazır.
-Maçlarada görsel amaçlı kullanılan pankart, sopalı pankart ya da konfeti gibi malzemeleri tribüne sokmakta ne kadar sıkıntı yaşıyorsunuz. Bu yasakların ne kadarı sizce anlamlı?
Saydıklarınız, tribündekilerin tıpkı varlıkları, sesleri gibi bu oyuna dahil olma araçlarından biridir. Aslında bunları yasaklamak, sansürlemek oyunun öznelerinden birini pasifize etmek, renksizleştirmektir. 70’ler ve 80’ler herkesin bayrağını kolunun altına alıp maçlara gittiği yıllarmış, şimdi bırakın pankartı, çocuğunuza aldığınız bayrağı bile maça sokamıyorsunuz. Ankara’da misal tribüne pankart asmak imkansızdı. Pek çok stadda gereksiz ve saçma yasaklarla bu tip zararsız görsel malzemeler engelleniyor. Günler geceler boyu emek harcadığımız ve desteğimizi belirten bir pankart, iki dudak hareketiyle çöpe gidebiliyor.Temel amaç bu gruplaşmaları dağıtmak olduğu için bu tip malzemeler de potansiyel olarak suç aletleri olarak algılanabiliyor. Bu anlamda kendini ifade etmeye dönük bu tip araçların yasaklanmasına her daim karşıyız ve elimizden geldiğince bu geleneği sahipleniyoruz.
-2003`ten beri yürütülen bir taraftar gruplarını sindirme operasyonu olduğu açık. Burada nasıl bir süreç işledi?
Bu süreç tamamen emniyet ve kulüplerin işbirliği ile yapılandırıldı. Bir taraftan bu gruplar suç örgütleri olarak lanse edilirken diğer taraftan stadlarda modernizasyon çalışmaları ile taraftarlar stada giremez hale geldi. Yüksek kombine ve bilet fiyatları ile ve sürekli hale gelen cezalar ile bu süreç sonunda içeri girebilen taraftar sayısı oldukça azaldı. Bu sindirme kademe kademe yayılıyor.
Ropörtajda değinilen bütün konulara katılıyorum.
YanıtlaSilElbette şiddet olmasın ama bunun çözümü seyir zevkini arttıran taraftarları sindirmekle olmamalı.
Aklıma bazen eskilerden gelen maçlar var. Ya diyorum insan sırf o tribünleri izlemek için maça giderdi. Tvden maçı izlerdi.
Ama şimdi gol olunca "şak şak şak" alkışlar.
Hepsi bu.
Yöneticilerin istediği mükemmel taraftar örneği sanırım bu.
gol olursa "şak şak şak"
Oysa pankartlar, sloganlar, şarkılar, protestolar, ıslıklar olmazsa tribünün sinemadan ya da tiyatrodan bi farkı kalmaz.
Zaten Fenerbahçe'nin kendi taraftarına sahip çıkmayan "mükemmel yöneticileri" aklıma geldikçe kusasım geliyor.