12 Ocak 2011

O Captain My Captain!



"Genelde maçlara nasıl hazırlandığını sorarlar bana.. İnanın ki bunu çok iyi bilmiyorum.. Şunu söyleyebilirim ki; hemen hemen her maç öncesi sakız eksik olmaz ağzından ve stresli görünür hep.. Santra yuvarlağının önünde eğildiğinde ise şakak damarları şişmiştir artık ve o an.. Evet işte o anda maçı bitirmiştir kafasında.. Başka herhangi birşeye konsantre olması imkansıza yakındır.. O sahanın yeşiline doğru bıraktığı uzun bakışları, birazdan çarpışacağı rakibine neler yapacağını planladığından dolayı istemdışı gelişir.. Maç başlamadan, maçı yaşar o.."

Bu yukarıdaki sözler, her Fenerbahçelinin ciğeri sızlamadan 'yenge' diye hitap edebildiği Coritiba kulüp başkanının kızı "Daiane de Souza'ya" aittir.. İkinci çocuğunu İstanbul'da dünyaya getirmeye karar vermiş ve Antonia isminde karar kılmışlar, fakat bizler Anadolu anlamına gelen "Anatolia" isminde hükmetmişiz mevzuya.. O kadar bizden ki bu insanlar, Alex hakkında futbolvari istatistiki bilgiler verip şu yukarıdaki cümleleri kırmak istemem.. Yoksa Daiane belki Edip Cansever'in hayali kadınlarındandır, kim bilir; "mesela çok sevdiğin bir deniz bile yanımda / o deniz ki aramızda hiç kımıldamadan / erkeğini iyi tanıyan bir kadın gibi yorgun"

Noel ve çeşitli özel günlerde çil yavrusu gibi dağılan yabancı sporcuların aksine, hemen hemen tüm bu munhasır gecelerde İstanbul'daki evlerinde olmayı tercih eden bu güzel insanlar, bu güzel kaptan, bu güzel anne ve bu güzel baba, uzatılan mikrofona "İstanbul'u ve Fenerbahçe'yi çok seviyoruz.. Henüz yönetim tarafından bir teklif gelmedi, sanırım düşünmüyorlar.. Fakat gitmek gibi bir planımız yok.. Ancak aksi bir durumda başka çaremiz de yok" gibi içimizi çizen 'çaresiz' açıklamalar yapmışlardır..

***

Alex, sene sonu şampiyonluğuna göre kalmasında karar verilecek bir oyuncu değildir..
Özeldir, farkına varıp yaşatmamız gerekir.. Çıplak gözle yaşayan efsane seyrediyoruz..
İki binli yıllarda başımıza gelmiş en güzel şeydir Alex..
Tut şu takımı ensesinden, yapman gerekeni yap!
Ondan sonra başımızı eğip susmak yerine, kaldırıp dil çıkartırız hep birlikte..

17 maç..
Herkes işini yapsın..
En fazla tribündekiler.. En fazla..
"Vira!" der, işimize bakarız biz de..

Ama olur da..
Ölü Ozanlar Derneği filmin en çarpıcı sahnesindeki gibi; okuldan ayrılan öğretmenleri Mr. Keating'in arkasından yaptıkları gibi hani.. Çıkarız tek tek masanın üstüne, yaşlı gözlerle bağırırız;

"o captain my captain!"

3 yorum:

  1. taraftar olgusu aşamalı bir şekilde yok edildi bizde. bundan sonra her türlü kepazeliğe hazırlıklıyım ben. son 10 yılda kimse taşıyamadı şu Fenerbahçe adını. ne yönetimi, ne taraftarı ne de futbolcusu. yapacak bir şey yok, elden gelebilecek hiçbir şey yok.

    "güvenlikleri için özgürlüklerinin kısıtlanmasını kabul edenlerin, özgürlükleri elinden alındığında itiraz etmeye hakkı yoktur".

    YanıtlaSil
  2. Alex'in gönderilmesinden yana değilim. O da sonuçta ailesi için uzak diyarlar top peşinde koşturuyor.
    Ve Fenerbahçe'yle gönül bağı var.

    Belki gelecek yıl sahada eskisi kadar iyi olamayacak.Bunu da değiştiremeyiz ama kulüpte tutarak futbol zekasından faydalanabiliriz.

    Şimdi ben de kızıyorum sahada Alex kötü oynayınca.Zamanı geldi diyorum.
    Yine de ayrılmasın kulübede de olsa kalsın takımda istiyorum.

    İşte söz konusu Alex olunca insan acayip çelişkili duygulara kapılıyor.

    Önümüzdeki yıllarda ne zaman bir serbest vuruş ya da korner kullanılsa ve saçmasapan bir şekilde kullanılsa "Alex olsaydı bu pozisyon goldü !" diye yanımızdakine söyleyeceğiz.
    Daha fazlası da var.
    Onları da yazmak ya da yazıya dökmek çok zor !

    YanıtlaSil