12 Nisan 2010

Söyleyin O'na, Darılmasın


-Başınız sağolsun..
-Amin‚ sağolasın..

Bomboş bir cami avlusunda‚ bir tabut‚ bir imam ve üç-beşi geçmeyen cemaatle kılınıyordu bir cenaze namazı, ikindi vakti.. Neden bu kadar boş diye düşünürken‚ cemaatten gençten birini kestirdim gözüme.. Taziyelerimi bildirip sorayım istedim.. Tam üstüne doğru yürürken bizim mahalle bakkalı Rüstem abinin bir akrabası olduğunu anımsadım.. Bir kaç defa gelmişti mahalleye.. Merhum‚ onunda pek yakını değilmiş esasında..

-Başınız sağolsun..
-Sağolasın.. Bir şey soracak gibi bir halin var?
-Durakta bekliyordum da ben‚ cenazeye bakınca seni gördüm. Rüstem abinin mahallesindenim ben‚ gelip gidiyordun bizim oralara.. Seni görünce merak ettim‚ kimdir diye.. Ama yetişemedim galiba..
-Haa evet‚ hatırladım seni.. Yakınımız değil pek‚ çok uzun hikayedir aslında.

Birkaç defa sohbet ortamı oluşmasına rağmen pek ısınamamıştık birbirimize.. Lakin cenaze olmasına rağmen üzerinde Fenerbahçe forması vardı Samet'in.. Zamanım vardı‚ merakta etmiştim şu uzun hikayeyi..

-Olsun‚ dinlerim ben‚ zamanım var..
-Şurda çay içelim o halde..

Kuzguncukta‚ tam ortasında kömür sobası yanan sevdiğim bir kıraathane vardı‚ hemen girdik oraya..

Ustam iki çay sana zahmet!

-Eee anlat bakalım rahmetli Cemil'in hikayesini.. Samet afedersin ama, cenazedeydin ama üzerinde forma var, nedir sebebi?
-Uzun hikaye dedim, seni yordum buraya ama, anlatacak halim yok pek.. Bir çay içeyim ben, al sende şunu oku..

Cebinden iki üç sayfa çıkardı‚ katlanmış‚ düzeltip bana uzattı.. "Al oku" dedi‚ rahmetlinin yaşamının kısa özetidir.. Çok merak etmiştin. Direkt mevzuya girmiş..

"Gençliğinin sonuna dek yaz tatil nedir‚ hiç bilmedi.. Ya olmadık işlerde çalıştı‚ yada mahallesindeki yoksulların çocuklarına para almadan‚ almayı düşünmeden ders verdi.. Lise yıllarında sık sık intihar etmeyi düşünürdü‚ ama intihar edecek kadar cesur değildi; bu yüzden kendisini bütünüyle derslerine adadı.. Arka sıralarda oturan‚ dersleri dinlemeyen ve fırsat buldukça okuldan kaçan arkadaşlarına özenmişti en çok.. Düşlerinde en çok kahraman olmayı hayal etti.. Topluma yön veren‚ insanlara adaleti dağıtan‚ cesur bir kahraman.. Bir sevgilisi olsun istedi.. O uzun‚ o bitmek bilmeyen gençlik yıllarında hiç sevgilisi olmadı.. Kahraman olmak içinse önce bir ideolojiye gönül vermeye karar verdi.. Gençlik yıllarının en ateşli dönemlerinde Fenerbahçe sevgisi tavan yaptı.. Fakat‚ ona mantıklı gelen ideolojisi ile Fenerbahçesi arasında seçim yapmak durumunda kaldı.. Çevresi ikisini de kaldıracak düzeyde değildi zira.. Forması hep içindeydi‚ üstüne gömlek giyerdi.. Belli olmasın diye kalın ve koyu renkli gömlekler giyerdi hep.. Zaten bir giydiğini üç dört gün çıkarmazdı üstünden..

Halbuki ailesi Cemil Turan'dan esinlenerek vermişti Cemil ismini.. Maçlara gider‚ hatta deplasman yollarında kavga eder‚ karakollardan toplardı ailesi.. Deli gibi aşıktı sarı-lacivert renklere.. Ama‚ bir karar verdi ve formasını o günden sonra hep içine giydi.. Üniversite yıllarında yoğun sigara dumanı ve gergin bakışların altında gece yarılarına kadar süren seminer çalışmalarına katıldı.. Dünya ve insan hakkında ne kadar bilmediği şey varsa hemen öğrenmek istiyordu.. Çünkü seminerlerde dinledikleri ve oraya gelen gazete ve dergilerde okuduğu yazılara göre o güne dek öğrendiği bilgilerin neredeyse tamamı yalan ve yanlıştı.. O günlerde kendisini en çok Jack London´ı örnek aldı.. Günde ondört saat bir lokantada soğan ve patetes doğrayan‚ kalan yedi saatinde kitap okuyup öykü yazan‚ geceleri en fazla iki yada üç saat uyuyan Jack London ´ı..

Semt pazarlarında‚ okul önlerinde örgütün gazetesini sattı.. Dünyanın o güne kadar gizli kalmış ne kadar gerçeği varsa elindeki gazetede yazdığına inandı.. En yoksul‚ en hücre semtlerde yağmur‚ çamur demeden ve oradan her an karşılarına çıkacak olan karşıt görüşteki insanların silahlı saldırı olasığına hiç aldırmadan örgütün görüşlerini yaydı.. Etrafına toplanan insanlara haykırırken‚ dünyanın en kutsal sözlerini söylüyormuşcasına gurur duydu kendisiyle.. İnsanlığın kurtuluşu için ölümü göze almış şövalye gibi hissediyordu kendini.. Zaten o yıllarda en büyülü‚ söylenenlerin içinde en etkili slogandı o; Ölüm nereden gelirse gelsin‚ hoş geldi‚ sefa geldi..

Köyden henüz göç etmiş ve başını sokacak evi olmayan yoksul insanlara yapılan gecekondu inşaatlarında çalıştı.. Çoğu kez bu çalışmalar sırasında jandarmalarla silahlı çatışmalar çıkar‚ gözlerinin önünde arkadaşları ya can verir‚ yada yaralanırlardı.. Okula diye çıktığı evine üzerinde arkadaşlarının kanı sıçramış çamurlu pantolon ve ayakkabılarla dönerdi.. Yüzündeki en derin çizgiler‚ arkdaşlarını toprağa verirken oluşmuştu belki de.. Bütün bu ölümler‚ bütün bu yok oluşlar o yıllar çok hızlı yaşanıyordu ama‚ tortusu derin bir şekilde içine çöküyordu.. Yıllar içinde o acılar‚ karakterini belirleyecekti.. Her yerde öyle büyük bir öfke ve öç salgını hüküm sürüyordu ki‚ ayakta kalmak ve varolduğunu kanıtlayabilmek için sadece fedakar‚ iyi kalpli ve ölümü göze almak da yetmiyordu‚ hemde hiç yetmiyordu.. En çok acımasız olmak ve amaç için her aracı meşru saymak gerekiyordu artık.. Ne yazık ki kahramanlıkların ölçüleri hızla değişiyordu.. Koşulsuz ve ölçüsüz bir şiddet bütün hayallerini‚ bütün umutlarını örtüyordu.. Lise yıllarında kendisini öldürememişti‚ üniversite yıllarında ise karşıt bir görüştekini.. Ondan istenenler farklıydı artık(!)

O dönemin kahramanlığına içi hiç acımadan veda etmiş‚ ama yinede yaşıyor olmak ona hiç bir sevinç vermemişti.. Kirli bir kanla gölgelenen‚ uzun ve uğursuz bir gece gibi bitmek bilmeyen üniversite yıllarında da hiç sevgilisi olmamıştı.. Çünkü o yıllar insan sadece silahına sevgili olabilirdi‚ birde çok uzaktaki ütopyasına! Onun silahı hiç olmadı.. Çevresindeki kadınlar ise ebedi kız kardeşleriydi.. Birlikte ölüme çalışan insanların elele tutuşması bile yasaktı..

Bir kadınla ilk defa genelevde birlikte oldu.. Genelevdeki odanın duvarına asılı çıplak kadın posterinin altında şunlar yazıldı; "Filiz‚ sen bu düzenin bataklığında açan bir çiçeksin / Cemil".. Askerliğin ilk aylarında komutanın tekine "efendim" dediği için berbat‚ koşulları en kötü birliğe gönderildi.. Erlerin bazıları sakat‚ çoğu kültürsüzdü.. Kendini yalnız hissetti bu nedenlerden dolayı.. Toprağın altına gömülmüş‚ çamurdan çay ocağına‚ eğitim saatlerinden arta kalan zamanlarda en çok Edip Cansever´in şiir kitaplarını okudu; Eylül‚ en umutsuz sesiyle gelmiş.. Ağustoslar kirlenmiş.. Özlemler ve hayaller tragedyaya dönüşmüş.. Kahraman olmak isteyenler kimsesiz ve mutsuz birer insana dönüşmüştü..

Ama hayattan kopamıyordu yinede.. Sabahları askerlerle beraber terkedilmiş köylere doğru koşarken gözlerinin arkasında aşkın o kutsal yüzü saklıydı artık.. Yoksa dayanamazdı askerliğe‚ dayanamazdı o kokuşmuşluğa‚ o çaresizliğe.. Dönüşte o kutsal yüzle evlendi.. Onu hayata bağlayan kutsal yüz‚ ruhunun kiracısı olmuştu.. Kendini öldürememiş‚ kahraman olamamış‚ hep uzaktan sevmiş‚ hep kırılmış‚ vurulmuş‚ incitilmiş ama yinede kimseyi öldürmemiş‚ evliliğini bile sürdürememiş ve kovalandığı yanlızlığında şuna inanmış ve inandırmıştı; Yaşamayı beceremiyordu o..

Bunu anladığı an yazmaya başladı.. Her şeyden‚ kendisinden bile daha çok yazı yazmayı seviyordu.. Artık yazarak kendisini öldürüyor‚ yazarak kahraman oluyor‚ o acılarla dolu zor gençliğinde‚ ona onca mutsuzluğu yaşatanları yazarak öldürüyor‚ o uzun gençliği boyunca yanına bile yaklaşamadığı kadınların kalbini yazarak kuşatıyordu.. Oysa hayattan kaçmak‚ kendine sığınmak için yazıyordu.. Çünkü sadece yazarak istediği hayata ulaşıyordu.. Çok istediği halde hayatına geçiremediklerini yazılarında yaşıyor‚ yazısında hissettiriyordu.. O yoksul‚ o sonsuz‚ acemilikler‚ o yetersizliklerle dolu hayatını yazarak gizliyordu.. En yakınındakiler bile onu bu düzenin ahlakıyla ve önyargılarıyla yorumlayıp bir kalıba soktuklarında yazdıklarına onca saklandığı halde canı yinede çok acıyor‚ biraz daha derine‚ sözcüklerin altındaki o kana; binlerce isimsiz insanın‚ unutulup gitmiş o binlerce ıstırabın içine gömülmek‚ en derine gömülmek istiyordu.. Çünkü yaşarken kendisi olmasına izin vermeyen bu hayat‚ ona bu hakkı yazarken bile vermiyordu.. Hayatını kurban ettiği yazı bile bu acımasız‚ bu şefkatten uzak hayatın bir parçası olup çıkmıştı..

Hep imkansızı istemişti o‚ imkansızı.. En sonunda aklını yitirdi.. Kirada olan evine uğramadı bir daha. Alkole verdi kendini.. Nerede kaldığı belli değildi‚ belki sokaklarda.. Şarapçı oldu çıktı.. Görenler acıyıp şarap parası veriyormuş.. Halinden memnundu.. Fakat tanıdıklarından kimse yanına yaklaşamıyordu.

Lanet olası bir gün‚ tanındı.. Gizlendiği dünyasından çıkardılar.. İşkence gördü.. Sonra salmışlar.. Hastalanmış Cemil.. Ciğerleri su toplamış.. Şaraba devam etti‚ içkisini elinden hiç düşürmedi.. Ayyaş yaşamında birgün sızdı ve bir daha ayılamadı.. Sağlık ekipleri ölü bedenini taşırken yırtılmış gömleğinin altında çubuklu forması görünüyordu.. Ve altıda bir not; "Aşklarıma hep sadık kaldım.. Biri hariç..

Fenerbahçesinden utanan birisi.. Çok garip geldi bu bana.. İnsan sadece bir futbol takımından neden utanır ki? Mekanın cennet olsun Cemil‚ Rahat uyu! "

Böyle yazmıştı Samet.. Gözlerimin dolduğunu anlamıştım zaten bittiğine yakın ama son cümlelerde tam isminin üzerine bir iki damla düştü..

Bana bakıyor, okuduklarım hakkında birkaç cümle etmemi bekliyor haliyle.. Söyleyecek pek birşey bulamıyorum.. Cümle kurmak için aklıma mantıklı kelimeler gelmiyor..

-Kalemine sağlık Samet‚ çok acıklı gerçekten. Davasını bırakmamış hiç..
-Evet‚ topladığım bilgiler hep bu yönde. Örnek olmasada etkiyelici bir yaşam..
-Öyle.. Peki kimi-kimsesi yok mu gerçekten?
-Kimsesi yok dostum.. Sen Fenerli misin?
-Evet!
-Forması bende‚ ben anlamam bu top işlerinden.. Vereyim mi sana?
-Gerçekten mi.. Çok sevinirim..

Birkaç hafta sonra forma elime ulaştı.. Eski forma‚ çok hoşuma gitti.. Fakat bir borcum vardı ödemem gereken.. Cemil'in yanına gitmem gerek.. Mezar taşını ben yaptırırım diye düşündüm‚ boynumun borcudur.. Kimsesi yok madem.. Soruşturdum‚ gittim..

Karacaahmet Mezarlığı.. Mezar taşı yapılmış zaten.. Üzerinde şu ibare var;


D. tarihi . Ö. Tarihi .
Fenerbahçeli Cemil Kafkas.
SÖYLEYİN ONA‚ DARILMASIN
Ruhuna el-fatiha


Ayakucuna oturdum Cemil'in, toprağın.. Elimde forma, toprağına sürüyorum, ağlıyorum.. Akşamdı.. Yağmur vardı.. Güç bela kalktım.. Ellerimi arkada bağladım, başım yukarda;



SAARIIIIII..

1 yorum: