9 Mayıs 2010

Bir Anne Ne Kadar Fenerli Olabilirse..


En güzel Beşiktaşlı kardeşim, Tunç Bozacılar'dadır kalem..
(http://tersmanyel.blogspot.com)


Akraba sayısı az olan şanslı insanlardanım. Küçükken bayram ziyaretlerini yarım güne sığdırıp kalan zamanımı kız kaçıran ve torpil ile doldururdum. Sülalenin en büyüğü bizimkiler olduğundan çok fazla el öpmek için dolaşmışlığım da olmadı. Babamın ve annemin ebeveylerini göremediğim gibi amca lafını bakkala, manava bahşetmek zorunda kalmıştım. Annemin ablasına yokluktan anneanne derdim. Sitenin açılışında gördüğünüz ve sırtındaki polis yarası ile tanıştırdığım kuzenim gerçek kuzenim değil zaten. Kuzenimin çocuğu gibi birşey! Aman çok uzadı. Asıl mesele soyadımın çevresinde toplanan bu güruhun Beşiktaş 'a gönül vermesidir.

Sülalemin hepsi Beşiktaşlı derler ya, hah işte ben de onlardanım. Teyzeler, dayılar, enişteler Küçükyalı 'da oturmaktalar. Her büyük maçta mahalleyi inleten bir eniştem vardır. Klakson, zurna, korna, müzikle. 80'li yıllarda çArşının kuruluşu sırasında tribün emekçisi olmuş, deplasman, kapalı farketmemiş kazan, Alen vazgeçmemiş, geceden beni de stada sürükleyip Beşiktaş 'ın ne demek olduğunu açıklamıştır. Benim üzerimde emeği çoktur. Teyzemden izin alıp, çocukları yatırıp ertesi günkü maça giden bir adamdır eniştem. Şimdi yeni açıkta ama semtte abiler her gördüğünde hürmet ederler. En ilginç özelliği ise alışkanlık işte, hala maça 3 saat önceden gider! Oğlu ile 2000 senesinden beri tribündeki yerimizi alırız yanyana kombine yoluyla. Hani sahte kuzenim olan! Dayım evlendikten sonra Beşktaş sevdasını evden sürdürmeye karar vermiş ama futbolcusunu, rengini, adını zikrettiğimizde bile gözleri parlayan bir ağabeyimizdir. Deplasman maceraları ve kavga mevzuları hala hafızamdadır. Sülaledeki ender gerçek akrabalarımdan olan öz dayım ise Almanya'da ikamet edip ara sıra Gazhane tarafından yeni açığa nasıl bir gün önceden girdiğini anlatır geldiğinde buralara. Hatta geçen hafta koyalım artık be diye mail attı koskoca adam.

İhtilal zamanında ülkeyi terketmek zorunda kaldığını ve Uğur Mumcu ile Bülent Ecevit 'in en yakın arkadaşı olduğunu duymuştum annemde . Sonra izin verildi de onu Nevizade 'de rakı keyfi yaşattım ülkesind . Neyse; gelelim bizim aileye. Babadan rengimizi belli ettik. Ağbeyim de aldı payın . Ama o da ne? Aile içinde ihanet peşinde olanlar var. Kim mi, elbette kadınlar. Ablam Fenerbahçeli idi Metin Tekin parlayana kadar. Sonra bir baktık şampiyonluk kutlamalarında en önde bayraklarla ablam. O da bizim safha geçince tek kişi kaldı. Annem..

Annem Fenerlidir benim. Bir anne ne kadar Fenerli olabilirse o kadar Fenerlidir annem. Maç seyretmişliği yoktur, takip mesafesi sınırlıdır. Maç sırasında ulusal kanal skoru sağ üstten vermese onu da bilmez. İlk 11 desem bakar kalır, anlamaz. Ama Fenerlidir işte. Metin Oktay'ı seyretmek için ailenin büyüklerinden biri ile tribünde yerini de almıştır, Lefter, Can Bartu zamanını da yaşamıştır. Tüm yaşamı boyunca 4 Beşiktaşlı ile geçirmiş biri olarak asla yalnız değildir ya da ben onu o şekilde düşünmemişimdir. o öylesine Fenerlidir, o annedir. Ne kadar Fenerli olabilirki. Beşiktaş maçına yolcu eder beni. Dua et derim her veda sahnesinde, sevgiliye gidişte. Esirgemez, gücenmez, eder bilirim. Beşiktaş'ın her rakibi ayrıca onun da rakibidir. O beni, ben Beşiktaş'ı. Sevgi zincirleme devam eder.

Üzgün gelirim eve maç sonu ya da bir sonraki gün görür beni mağlubiyetle kapanan bir akşamdan sonra. Teselli eder kendince. Kötü mü oynadılar oğlum diye sorar elinden geldiğince. Seyretmiştir maç sonrasını eğer yenilmişsek. Suçlu ararız beraber. Ben isyan ederim, o beni düşünür. Annem Fenerlidir benim hem de yıllardır bu kadar çok Beşiktaşlı 'nın yanında kalabilmişken. Fenerbahçe maçlarında işler biraz değişir. Önce yukarıda anlattığım eniştemin karısı annemi taciz telefonlarına başlar. Dua et bize babında. Annem o telefonlarla anlamıştır yıllardır haftasonu derbi olduğunu. Hadi lan ordan der teyzeme buradan söyleyemeyeceğim tabirlerle. Taciz bitmez. Müziğin sesini açarım sonuna kadar tüm ev duyar. Beşiktaş marşları ve tezahüratları elbette. Küfürlü olanları kapsama alanı içindeyse biraz kısılır kabul edilebilir kısmı ise bastırılarak bağırılır. Mırıldanır ve görüşürüz der geçer gider. Büyük gün gelir, oğul evden çıkmak üzereyken annesi sorar yıllardır hep aynı şekilde:
- Ne olur oğlum maç ? - Bilezik gibi geçireceğiz be anne ... - Hahahaha ... - Kusura bakma be anne ama öyle , dua et sen bize ... - Beddua ettirme hadi git , aman kendine dikkat et .

Bu diyalog ben kendimi bildiğimden beri böyledir. Bilezik lafı artık küfür değildir bu ailede, ana-oğul arasında keyifli bir atışmadır sadece. Yenilip geldiğimde dalga geçmek yerine teselli etmeyi seçer. Daha bilezik lafının karşılığını görmemişimdir. Ancak ben değişmem hep aynısını söylerim karşıdan kontra gelmez nasıl olsa. Annem Fenerlidir benim işte. Bir anne ne kadar Fenerli olabilirse. Yarın akşam yine dejavu yaşayacağız biz. Sabah evden çıkarken annne dua et diyeceğim, o an anlayacak akşama maç olduğunu ya da şimdiden teyzem bir yoklama çekmiştir . Ulusal kanal verse de seyretmeyecektir biliyorum, dayanamaz . Ama maç başlamadan bilezik gibi diyeceğim anne geçireceğiz. Gülecek, bir anne nasıl küfür ederse o kadar edecek oğluna. Maç sona erecek yeneceğiz ya da son altısında olduğu gibi hüzün. Suratım beş karışsa annem teselli edecek , eve neşe içinde gelirsem hadi lan ordan diyecek . Sülalede ve bu gönülde tektir. Annem Fenerlidir benim . Bir anne ne kadar Fenerli olabilirse.. Ve sırf bu yüzden Fenerbahçe'yi bile seviyorum ben...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder