17 Mayıs 2010

Yüzümüzdeki Çizgilerin Var Bir Sebebi


10 yaşındayım, şampiyon olduk..
1996..
10 yaşında bitirim işte, ne anlayacaksın topçusundan, başkanından.. Dereağzı'nın önünden geçer de, dizlerim titrerdi.. Hani şu bakkaldan artan paraüstlerini biriktirip Kadıköy'e kaçmaya başlamamışım daha.. Tek mevzum evde maç seyreden abimin yanına çöreklenip "hangisini tutuyon" diye sataşmak, veya hiç sormadan sağ üst köşeden yenilen takımın hangi renkte forma giydiğini öğrenip, onları tuttuğumu ifade etmekten ibaretti.. Mağlup olan takımı tutuyordum konu Fenerbahçe değilse.. Zaten 2 ayrım vardı o vakitler benim için.. Biri Fener'in maçı, diğer "yabancıların maçı"

Sokaktaysam, top koltuğumun altındaysa, akşam Fenerbahçe'nin maçı varsa, evin kapısını gözetlerdim; abim veya babam gelsinde yanlarına oturayım diye.. Babamın ne zaman geleceği belli olmazdı, müzisyen bir babanın oğlu olmak, belirsizlik, kısmen yalnızlık, çokca sessizlik.. Neyse, abim genç filinta tabi, dışarda seyredecek maçı.. İkisi yoksa zaten annemin pembe dizi egemenliğine tek başıma son veremiyordum..

Tek başıma seyrettiğim bir maç..
96..
Olduk mu bir de şampiyon!

Televizyonun başında yüzüm gülerken ağlamaya başladım.. Tek derdim ertesi gün okulda sınıf arkadaşlarıma -o yılların revaçta kalıplarıyla- gider yapabilmekti.. Bu kadar basit bir sebebim vardı 96 şampiyonluğunda.. Ağlamak ama öyle basit bir kelimeyle anlatılacak gibi değil.. "Gülerken ağlamak" olgusunu ben 14 sene önce yaşamıştım bir çokları gibi.. Başım ellerimin arasında, saçlarım avuçlarımda kalmış, gözlüklerimin camları ıslanmış, yanaklarım kırmızı, ensem ateş gibi.. Sonra annem duydu seslerimi.. "Oğlum sen Fenerbahçeli değil misin, bak şampiyon oldunuz işte, hadi oğlum, ağlama bak" diye sevincimden ağladığımı zannederek birşeyler söylemek istedi.. Annem işte, bir anne ne kadar Fenerbahçeli olabilirse o kadardı..

Üstüme eğilmiş beni kaldırmaya çalışıyor yerden, ben 40 santim önümdeki televizyona bakarak dövünüyorum.. Televizyon Oğuz ve Aykut'u gösteriyor.. Fenerbahçe ile bir bağlarının kalmadıklarını anlatıyor o ses.. Uzaklaştırıldı diyor, kovulduklarını söylüyor..

Benimkisi orada, o anda, o ses tonuyla, o fotoğraf karesiyle ve o gözyaşlarıyla gelen bir Fenerbahçe aşkıydı.. Yüzümüzdeki çizgilerin var bir sebebi.. Herkese aşinadır bu acılar.. Kolay değil yaşadıklarımız.. Basit şampiyonluklar bırakmadık geride.. Şimdi, bu kalabalık gündemin içerisinden hangi konuyu tutsam kanlar içinde elimde kalacak.. Kime yetiştireceksin lafını, kime anlatacaksın.. Hangi saldırıyı göğsünde yumuşatıp çakacaksın voleyi.. Değecek mi peki beynini yormaya, kendini yıpratmaya.. Ne olacak bunları yazınca, çizince..

Kalabalık gündemin içinde tebeşir tozu attığımız daum mu, yönetim mi, vesikalının evladı hakan bingül mü var? Kim ağlatabilir lan beni artık! Kimsiniz siz!?

Uzak durun..
Daha yakın olabilmek adına 40 santimden bakarım ben televizyondaki çubuklulara..
Uzak durun siz, kirlenmeyelim daha fazla..
Yaklaşmayın bana, gelme daha fazla, bozulmasın forsunuz..
Ne yazıyoruz biz, en anlatıyoruz ki..

Zaten özünde gözyaşlarıyla gelmiş bir Fenerbahçeliliğe nasıl leke sürebilirsin ki daha fazla!

Gençliğimin katilisin sen Fenerbahçe..
Seviyorum ulan seni!

3 yorum:

  1. içim bir acıya acıya okudum ki, zaten siz de tam da böyle yazmışsınız.
    aklımdan bir sürü sevinçten tepinme geliyor, bir sürü saç baş yolmayla beraber. iki uca gelip giden hislerin doruğunda bir geceden geldik bugüne, neticede. garip bir hal var bugünde. için sıkıldıkça daha çok hatırlamak, canın yandıkça daha çok sevmek gibi.

    YanıtlaSil
  2. bu içimize akan sellerin bir bedeli olmalı ve hesabıda bir önce verilmeli, Onurunuzla gururunuzla fenerbahçeli olmanın gerekliğini yerine getirin. Sesimin gittiği yüksektekiler...

    YanıtlaSil
  3. BİZİM SEVDAMIZ HAYALLARİNE SIĞMAZ DİĞER 17 SİNİN....1996'da babamı hastaneye kaldırırken o şampiyonluk gecesi babam şampiyon olduk dimi dedi ambulansın sedyesinde bana bu böyle bir sevda işte kimse uğraşmasın bizimle..
    GİRAYIM...

    YanıtlaSil