30 Nisan 2010
İmzalayamam, Ellerim Çamurlu
Habertürk Editoryal
29 Nisan 2010
Sadece Hobi

27 Nisan 2010
Hepsi Biliyordu, Hepsi
Ayetullah Bey biliyordu.. Ziya Bey ve Enver Necip Beylerde; bir efsanenin doğuş pırıltılarını.. O pırıltıları üzerimize saçanlar oldu.. Zeki Rıza, Lefter, Ogün Altıparmak, Cemil Turan, Can Bartu, Selçuk Yula, Rıdvan, Oğuz, Aykut bu zincir halkalarının başlangıç kısmında yer alanlar sadece.. Ve şimdi ise o pırıltıyı üzerimize saçmaya devam edenler..
26 Nisan 2010
Anladığını Anlatmayan Alçaktır

"Sokaklar bizimdir kardeşim.. Yapamıyorum başka türlü, yapamayız biz.. Sokağı seviyorum ben, rüzgâr esecek ama!" demişti bir gün..
Kişisel kurtuluşunu tam anlamıyla gerçekleştiremese bile bunun uğruna fedakarlıklar yapan birisidir bu sözü söyleyen.. Yine aynı isim "fotoğraf çekmeye başladım, rahat hissediyorum kendimi" ile başlayan amatör macerasına şu sıralar Okan ve Yeditepe Üniversitesi öğrencilerine eğitim vererek devam ediyor.. Tanıdığımız, bildiğimiz markalardan katalog ve reklam çekimleri için teklif geliyor..
Aklı hala sokaklarda.. Belki tüm sorumluluklarını alsak üzerinden, desek ki "git bak dalgana", makina çantasını aldığı gibi çıkacak sokaklara, adaya, sahile.. Belki Galata Köprüsünde yaşadığı bir duruma tekrar şahit olacak..
Her fotoğraf sanatçısının sağlam modelidir aslında Galata balıkçıları.. Kestirmiş birisini gözüne.. "İzin alıp mı çeksem", "çaktırmadan yakalasam mı" ikileminde kalarak başlamışlar sohbet etmeye.. Köprünün altında tuttuğu balıkları köprünün üstünde hemen satıyormuş usta.. Terör olaylarından kaçıp gelmiş İstanbul'a, yüzlercesi gibi.. 7 çocuk babası.. Ustanın yaşı gelmiş artık, halâ olta sallamak derdinde.. Bu kısa sohbetin bünyeye nakşettirdiği samimiyetinden doğan bir soru sormuş fotoğrafçı; "Hocam, sen en son ne zaman balık yedin?"
Biraz sessizliğin ardından; -ki bu sessizlik biraz can sıkıcıdır, çokça "terslenecek miyim" endişesi barındırır- cevap gelir; "kardeşim ben burda yedim ama çocuklar, çok uzun oldu"..
Durumu biraz toparlamak ister bizimki, Levrek'in fiyatını sorar.. Hemen paket yapmasını ister.. Parasını uzatır ve;
-Hocam, kalsın bu, çocuklara hediyem olsun nacizane..
-Olmaz (parasını geri uzatarak, kararlı)
-Israr ediyorum.. Hem bu karşılıksız değil ki, ben sizin fotoğrafınızı çektim..
-....
***
Galata Köprüsünden geçtiğimde gözlerim bu balıkçıyı arayacaktır.. Üç beş Çupra almak gerek.. Balıkları rakıya meze niyetine öldürürken, kadeh havaya kalktığında adını bilmediğimiz balıkçının şerefine içiyor olacağız.. Belki Hasan abi de gelir.. Gelir.. Çağırırsam gelir.. Hele sokaktaysak..
Hikayenin fotoğrafçısı, yüreğimin güzel abisi Hasan Tay'a sevgilerimle..
Böyle bir kitap buldu Selim :
Kara kara yazılar
beyaz kâat üstünde.
Büyücek bir el kadar
kırk yapraklı bir kitap..
Gelirken dünyaya kanla, ateşle,
çağırdılar yedi kat yerin altından
mezarlarını kazacak olanları...»
Selim kapattı kitabı.
Bu kırkıncı yapraktır.
Anladığını anlatmayan alçaktır..
-Nazım Hikmet-
25 Nisan 2010
22 Nisan 2010
Delikanlı Yönetim

Kasımpaşa'nın genel sekreteri, son derece pişkin bir ifade ile "takımlarını izlemek isteyen o parayı verecek" derken, Fenerbahçe Spor Kulübü -açık söylemek istiyorum- hiç beklemediğim ve çok şaşırdığım bir eylem yaparak tüm biletleri 120 liradan satın aldı ve kendi taraftarlarına 50 ve 80 liradan satışa sundu..
Müşteri olmadığımızı 'çok nadir de olsa' bize hatırlatan Fenerbahçe Spor Kulübü yöneticilerine teşekkür ediyorum.. Taraftarlarıyla ortak hareket eden yönetim, şampiyon olmasa bile kaybetmez..
20 Nisan 2010
Unutulmaz Replikler / 2
.jpg)
"savrulurken raconun kırmızı pelerini o zarif öfkeye -zaman ki sana hasta olmuş- incelikli haytasın.. raksederken mahallenin maşallahı, eyvallahı.. güzelleş be oğlum, şimdilik ölümüne kadar hayattasın.. şimdilik, ölümüne kadar hayattasın.."
-seni de götürem buradan ceren ana.. kurda kuşa yem olacaksın.
19 Nisan 2010
Eşdeğer

Maç bitti, gitti.. Oluşturulmaya çalışılan gündem haricinde şu detaylara bir bakalım..
Bazı eşdeğerler oluşturmayı denemek istiyorum.. Bakalım nasıl olacak..
Bilica'nın penaltı noktasını çukurlaştırması;
Bilica ne ile suçlanıyor? Futbol ahlâkına aykırı bir harekette bulunduğu için eleştirildi.. Acımasızca eleştirenlere her zaman cevabım var, fakat yaptığı hareket gereksizdi, bu çok net.. Dünya futbolu üzerinde çeşitli liglerde bir çok örneği var, fakat iyi niyetli değil.. Ha zorlarsak "on gün önce Bursaspor kalecisi Ivankov 15 cm önden penaltı kullandı, Bilica noktanın yerini iyice işaretliyor" denilebilir, sonrada gülünebilir.. Böyle birşey yok, yaptığı eylem gereksizdi.. Volkan'ın kurtarışını, Bobo'nun beceriksizliğini konuşacağımıza Bilica çıktı başımıza..
Eşdeğer;
Bilica konusundaki vurucu tema neydi; "futbol ahlâkına yakışmayan hareket"..
Kimse dikkat etmedi değil mi tribünlerden atılan bir cisimin sahada Bobo'nun tam önüne düştüğüne ve maddeyi yerden alıp saha kenarına atmak yerine Fenerbahçeli taraftarların üstüne büyük bir hırsla attığını.. "büyük bir hırs" bu anlatımda 'abartı' olarak irdelenemez, zira attığı madde tribünün orta-üst bölümüne düşmüştür, yanlışlık yoktur, kolu çıkacaktı.. ('kolu çıkacaktı" tabiri abartıdır, gevşeyin)
Emre'nin, İ.Toroman'a arkadan yaptığı müdehale;
2. 'oluşturulmaya çalışılan gündem maddesi'.. Yakıştıramadım.. İ.Toroman'ın mevsim geçtikten sonra kendini yere bırakması ayrı bir kompozisyon olacaktır fakat Emre'nin böyle bir mevzuya girişmesi yakışıksız bir durum oldu.. Böyle bir müdehalede bulunmasaydı keşke..
Eşdeğer;
28.01.2009'da oynanan Beşiktaş-Ankaraspor maçında Rodrigo Tello ile Weeks arasında geçen pozisyonu hatırlayalım önce.. http://www.ligtv.com.tr/VideoHaber/?r=1&hid=49558.. Daha sonra yine şahit olduğumuz bir "idman kavgasında", Tello'nun Serdar Özkan'a yumruk atması konusu.. Ve işte asıl eşdeğer maddemiz, kimse görmedi değil mi Tello'nun maçın 87. dakikasında Semih'e attığı yumruğu?
Emre nasılsa agresif bir oyuncu, arkadan tekme atar, sizde yazarsınız gazetelerinize.. Bir kaç tane sert bakışlı fotoğrafını koyarsınız olur biter.. Benzer konuda daha önce vukuatları olan bir adamın konusu neden edilmiyor?
Eğer maçtan sonra güzel olmayanları konuşacaksak, hepsini konuşalım..
Güzellikleri konuşacaksak Volkan'ın penaltı çıkarışını anlatın, Gökhan'ın ameliyatını erteleyip oynamak istediğini ve harikalar yarattığını konuşun, Selçuk'un performansını anlatın, tribün performansından bahsedelim..
İşi ağlama pozisyonuna getirenler; "penaltı vermedi, ofsayt değildi, pipisini gösterdi" gibi ifadelerle değil, gerçeklerle, olan olaylarla ve yukarıda dediğim gibi 'bütün olan olaylarla' ilgili konuşalım..
Konu çirkinleştikçe "Ferrari'ye bindik, Kadıköy'de Fink attık" gibi cümleler duyarsınız tabi.. Tüm istatistiklerde geride olmanıza rağmen, Beşiktaş'ın ilahi bir adımla önde olduğunu gösteren konuşmalarınıza istinaden "siyah beyaz film gibisiniz, koyup koyup izliyoruz" diyenlerede kızmayın o zaman.. Son olarak 2. dakikada 1-0 öne geçtik, oldu mu sana yine "2'de 1" modunda olanlara öfkelenmeyin..
Bu minvalde düşünenlere yazının fotoğrafını hediye ediyorum..
Aç ağzını, yum gözünü..
Gökten üç emzik düşmüş..
Sen Olacaksın Bu Takımın Kaptanı

Sen ki duran takımı ateşleyen.. Türk futbolunda sağ-bek anlayışının tam idrak noktasına teknik, hız ve isabetli orta tanımlarını katan.. Sen ki takımın 2-0 geriye düştüğünde dahi maç içinde sana türlü maskaralıklar yapan oyuncuyu kırmızı kart gördüğünde hakeme saldırmasını engelleyen, sakinleştiren.. Sen ki boyun 1.60'ın sınırlarına tecavüz ederken deve boylu adamlardan kafa topu alan.. Sen ki kilometre hesaplamalarında hep başta duran, en çok koşan.. Sen ki duruşunla, oyununla ve en önemlisi adamlığında tüm takım taraftarlarının takdirini almış olan.. Sen ki ameliyatını erteleyip takımını yalnız bırakmayan.. Sen ki en güzel gol sevinci fotoğraflarımızın, en güzel adamı..
Sen olacaksın bu takımın kaptanı..
16 Nisan 2010
Tahir Öğretmen ve Çocukları

- Kaç yaşındasın Fatih?
13 Nisan 2010
Topçu Lakabıyla Anılır

"şuut, az farkla taç!"

12 Nisan 2010
Söyleyin O'na, Darılmasın

-Başınız sağolsun..
-Amin‚ sağolasın..
Bomboş bir cami avlusunda‚ bir tabut‚ bir imam ve üç-beşi geçmeyen cemaatle kılınıyordu bir cenaze namazı, ikindi vakti.. Neden bu kadar boş diye düşünürken‚ cemaatten gençten birini kestirdim gözüme.. Taziyelerimi bildirip sorayım istedim.. Tam üstüne doğru yürürken bizim mahalle bakkalı Rüstem abinin bir akrabası olduğunu anımsadım.. Bir kaç defa gelmişti mahalleye.. Merhum‚ onunda pek yakını değilmiş esasında..
-Başınız sağolsun..
-Sağolasın.. Bir şey soracak gibi bir halin var?
-Durakta bekliyordum da ben‚ cenazeye bakınca seni gördüm. Rüstem abinin mahallesindenim ben‚ gelip gidiyordun bizim oralara.. Seni görünce merak ettim‚ kimdir diye.. Ama yetişemedim galiba..
-Haa evet‚ hatırladım seni.. Yakınımız değil pek‚ çok uzun hikayedir aslında.
Birkaç defa sohbet ortamı oluşmasına rağmen pek ısınamamıştık birbirimize.. Lakin cenaze olmasına rağmen üzerinde Fenerbahçe forması vardı Samet'in.. Zamanım vardı‚ merakta etmiştim şu uzun hikayeyi..
-Olsun‚ dinlerim ben‚ zamanım var..
-Şurda çay içelim o halde..
Kuzguncukta‚ tam ortasında kömür sobası yanan sevdiğim bir kıraathane vardı‚ hemen girdik oraya..
Ustam iki çay sana zahmet!
-Eee anlat bakalım rahmetli Cemil'in hikayesini.. Samet afedersin ama, cenazedeydin ama üzerinde forma var, nedir sebebi?
-Uzun hikaye dedim, seni yordum buraya ama, anlatacak halim yok pek.. Bir çay içeyim ben, al sende şunu oku..
Cebinden iki üç sayfa çıkardı‚ katlanmış‚ düzeltip bana uzattı.. "Al oku" dedi‚ rahmetlinin yaşamının kısa özetidir.. Çok merak etmiştin. Direkt mevzuya girmiş..
"Gençliğinin sonuna dek yaz tatil nedir‚ hiç bilmedi.. Ya olmadık işlerde çalıştı‚ yada mahallesindeki yoksulların çocuklarına para almadan‚ almayı düşünmeden ders verdi.. Lise yıllarında sık sık intihar etmeyi düşünürdü‚ ama intihar edecek kadar cesur değildi; bu yüzden kendisini bütünüyle derslerine adadı.. Arka sıralarda oturan‚ dersleri dinlemeyen ve fırsat buldukça okuldan kaçan arkadaşlarına özenmişti en çok.. Düşlerinde en çok kahraman olmayı hayal etti.. Topluma yön veren‚ insanlara adaleti dağıtan‚ cesur bir kahraman.. Bir sevgilisi olsun istedi.. O uzun‚ o bitmek bilmeyen gençlik yıllarında hiç sevgilisi olmadı.. Kahraman olmak içinse önce bir ideolojiye gönül vermeye karar verdi.. Gençlik yıllarının en ateşli dönemlerinde Fenerbahçe sevgisi tavan yaptı.. Fakat‚ ona mantıklı gelen ideolojisi ile Fenerbahçesi arasında seçim yapmak durumunda kaldı.. Çevresi ikisini de kaldıracak düzeyde değildi zira.. Forması hep içindeydi‚ üstüne gömlek giyerdi.. Belli olmasın diye kalın ve koyu renkli gömlekler giyerdi hep.. Zaten bir giydiğini üç dört gün çıkarmazdı üstünden..
Halbuki ailesi Cemil Turan'dan esinlenerek vermişti Cemil ismini.. Maçlara gider‚ hatta deplasman yollarında kavga eder‚ karakollardan toplardı ailesi.. Deli gibi aşıktı sarı-lacivert renklere.. Ama‚ bir karar verdi ve formasını o günden sonra hep içine giydi.. Üniversite yıllarında yoğun sigara dumanı ve gergin bakışların altında gece yarılarına kadar süren seminer çalışmalarına katıldı.. Dünya ve insan hakkında ne kadar bilmediği şey varsa hemen öğrenmek istiyordu.. Çünkü seminerlerde dinledikleri ve oraya gelen gazete ve dergilerde okuduğu yazılara göre o güne dek öğrendiği bilgilerin neredeyse tamamı yalan ve yanlıştı.. O günlerde kendisini en çok Jack London´ı örnek aldı.. Günde ondört saat bir lokantada soğan ve patetes doğrayan‚ kalan yedi saatinde kitap okuyup öykü yazan‚ geceleri en fazla iki yada üç saat uyuyan Jack London ´ı..
Semt pazarlarında‚ okul önlerinde örgütün gazetesini sattı.. Dünyanın o güne kadar gizli kalmış ne kadar gerçeği varsa elindeki gazetede yazdığına inandı.. En yoksul‚ en hücre semtlerde yağmur‚ çamur demeden ve oradan her an karşılarına çıkacak olan karşıt görüşteki insanların silahlı saldırı olasığına hiç aldırmadan örgütün görüşlerini yaydı.. Etrafına toplanan insanlara haykırırken‚ dünyanın en kutsal sözlerini söylüyormuşcasına gurur duydu kendisiyle.. İnsanlığın kurtuluşu için ölümü göze almış şövalye gibi hissediyordu kendini.. Zaten o yıllarda en büyülü‚ söylenenlerin içinde en etkili slogandı o; Ölüm nereden gelirse gelsin‚ hoş geldi‚ sefa geldi..
Köyden henüz göç etmiş ve başını sokacak evi olmayan yoksul insanlara yapılan gecekondu inşaatlarında çalıştı.. Çoğu kez bu çalışmalar sırasında jandarmalarla silahlı çatışmalar çıkar‚ gözlerinin önünde arkadaşları ya can verir‚ yada yaralanırlardı.. Okula diye çıktığı evine üzerinde arkadaşlarının kanı sıçramış çamurlu pantolon ve ayakkabılarla dönerdi.. Yüzündeki en derin çizgiler‚ arkdaşlarını toprağa verirken oluşmuştu belki de.. Bütün bu ölümler‚ bütün bu yok oluşlar o yıllar çok hızlı yaşanıyordu ama‚ tortusu derin bir şekilde içine çöküyordu.. Yıllar içinde o acılar‚ karakterini belirleyecekti.. Her yerde öyle büyük bir öfke ve öç salgını hüküm sürüyordu ki‚ ayakta kalmak ve varolduğunu kanıtlayabilmek için sadece fedakar‚ iyi kalpli ve ölümü göze almak da yetmiyordu‚ hemde hiç yetmiyordu.. En çok acımasız olmak ve amaç için her aracı meşru saymak gerekiyordu artık.. Ne yazık ki kahramanlıkların ölçüleri hızla değişiyordu.. Koşulsuz ve ölçüsüz bir şiddet bütün hayallerini‚ bütün umutlarını örtüyordu.. Lise yıllarında kendisini öldürememişti‚ üniversite yıllarında ise karşıt bir görüştekini.. Ondan istenenler farklıydı artık(!)
O dönemin kahramanlığına içi hiç acımadan veda etmiş‚ ama yinede yaşıyor olmak ona hiç bir sevinç vermemişti.. Kirli bir kanla gölgelenen‚ uzun ve uğursuz bir gece gibi bitmek bilmeyen üniversite yıllarında da hiç sevgilisi olmamıştı.. Çünkü o yıllar insan sadece silahına sevgili olabilirdi‚ birde çok uzaktaki ütopyasına! Onun silahı hiç olmadı.. Çevresindeki kadınlar ise ebedi kız kardeşleriydi.. Birlikte ölüme çalışan insanların elele tutuşması bile yasaktı..
Bir kadınla ilk defa genelevde birlikte oldu.. Genelevdeki odanın duvarına asılı çıplak kadın posterinin altında şunlar yazıldı; "Filiz‚ sen bu düzenin bataklığında açan bir çiçeksin / Cemil".. Askerliğin ilk aylarında komutanın tekine "efendim" dediği için berbat‚ koşulları en kötü birliğe gönderildi.. Erlerin bazıları sakat‚ çoğu kültürsüzdü.. Kendini yalnız hissetti bu nedenlerden dolayı.. Toprağın altına gömülmüş‚ çamurdan çay ocağına‚ eğitim saatlerinden arta kalan zamanlarda en çok Edip Cansever´in şiir kitaplarını okudu; Eylül‚ en umutsuz sesiyle gelmiş.. Ağustoslar kirlenmiş.. Özlemler ve hayaller tragedyaya dönüşmüş.. Kahraman olmak isteyenler kimsesiz ve mutsuz birer insana dönüşmüştü..
Ama hayattan kopamıyordu yinede.. Sabahları askerlerle beraber terkedilmiş köylere doğru koşarken gözlerinin arkasında aşkın o kutsal yüzü saklıydı artık.. Yoksa dayanamazdı askerliğe‚ dayanamazdı o kokuşmuşluğa‚ o çaresizliğe.. Dönüşte o kutsal yüzle evlendi.. Onu hayata bağlayan kutsal yüz‚ ruhunun kiracısı olmuştu.. Kendini öldürememiş‚ kahraman olamamış‚ hep uzaktan sevmiş‚ hep kırılmış‚ vurulmuş‚ incitilmiş ama yinede kimseyi öldürmemiş‚ evliliğini bile sürdürememiş ve kovalandığı yanlızlığında şuna inanmış ve inandırmıştı; Yaşamayı beceremiyordu o..
Bunu anladığı an yazmaya başladı.. Her şeyden‚ kendisinden bile daha çok yazı yazmayı seviyordu.. Artık yazarak kendisini öldürüyor‚ yazarak kahraman oluyor‚ o acılarla dolu zor gençliğinde‚ ona onca mutsuzluğu yaşatanları yazarak öldürüyor‚ o uzun gençliği boyunca yanına bile yaklaşamadığı kadınların kalbini yazarak kuşatıyordu.. Oysa hayattan kaçmak‚ kendine sığınmak için yazıyordu.. Çünkü sadece yazarak istediği hayata ulaşıyordu.. Çok istediği halde hayatına geçiremediklerini yazılarında yaşıyor‚ yazısında hissettiriyordu.. O yoksul‚ o sonsuz‚ acemilikler‚ o yetersizliklerle dolu hayatını yazarak gizliyordu.. En yakınındakiler bile onu bu düzenin ahlakıyla ve önyargılarıyla yorumlayıp bir kalıba soktuklarında yazdıklarına onca saklandığı halde canı yinede çok acıyor‚ biraz daha derine‚ sözcüklerin altındaki o kana; binlerce isimsiz insanın‚ unutulup gitmiş o binlerce ıstırabın içine gömülmek‚ en derine gömülmek istiyordu.. Çünkü yaşarken kendisi olmasına izin vermeyen bu hayat‚ ona bu hakkı yazarken bile vermiyordu.. Hayatını kurban ettiği yazı bile bu acımasız‚ bu şefkatten uzak hayatın bir parçası olup çıkmıştı..
Hep imkansızı istemişti o‚ imkansızı.. En sonunda aklını yitirdi.. Kirada olan evine uğramadı bir daha. Alkole verdi kendini.. Nerede kaldığı belli değildi‚ belki sokaklarda.. Şarapçı oldu çıktı.. Görenler acıyıp şarap parası veriyormuş.. Halinden memnundu.. Fakat tanıdıklarından kimse yanına yaklaşamıyordu.
Lanet olası bir gün‚ tanındı.. Gizlendiği dünyasından çıkardılar.. İşkence gördü.. Sonra salmışlar.. Hastalanmış Cemil.. Ciğerleri su toplamış.. Şaraba devam etti‚ içkisini elinden hiç düşürmedi.. Ayyaş yaşamında birgün sızdı ve bir daha ayılamadı.. Sağlık ekipleri ölü bedenini taşırken yırtılmış gömleğinin altında çubuklu forması görünüyordu.. Ve altıda bir not; "Aşklarıma hep sadık kaldım.. Biri hariç..
Fenerbahçesinden utanan birisi.. Çok garip geldi bu bana.. İnsan sadece bir futbol takımından neden utanır ki? Mekanın cennet olsun Cemil‚ Rahat uyu! "
Böyle yazmıştı Samet.. Gözlerimin dolduğunu anlamıştım zaten bittiğine yakın ama son cümlelerde tam isminin üzerine bir iki damla düştü..
Bana bakıyor, okuduklarım hakkında birkaç cümle etmemi bekliyor haliyle.. Söyleyecek pek birşey bulamıyorum.. Cümle kurmak için aklıma mantıklı kelimeler gelmiyor..
-Kalemine sağlık Samet‚ çok acıklı gerçekten. Davasını bırakmamış hiç..
-Evet‚ topladığım bilgiler hep bu yönde. Örnek olmasada etkiyelici bir yaşam..
-Öyle.. Peki kimi-kimsesi yok mu gerçekten?
-Kimsesi yok dostum.. Sen Fenerli misin?
-Evet!
-Forması bende‚ ben anlamam bu top işlerinden.. Vereyim mi sana?
-Gerçekten mi.. Çok sevinirim..
Birkaç hafta sonra forma elime ulaştı.. Eski forma‚ çok hoşuma gitti.. Fakat bir borcum vardı ödemem gereken.. Cemil'in yanına gitmem gerek.. Mezar taşını ben yaptırırım diye düşündüm‚ boynumun borcudur.. Kimsesi yok madem.. Soruşturdum‚ gittim..
Karacaahmet Mezarlığı.. Mezar taşı yapılmış zaten.. Üzerinde şu ibare var;
Futbol ve Sinema
Çok güzel hareket..
Aşağıdaki linkten bu mevzuya dahil olabilirsiniz..
http://books.google.com.tr/books?id=_3GIsM2GpZUC&printsec=frontcover&dq=futbol+ve+sinema&source=bl&ots=i2PvvrXRMs&sig=q80Gj65rEW-UAYdWjXQi6aJQr2E&hl=tr&ei=BQjDS8PTDcemOPiW3JYE&sa=X&oi=book_result&ct=result&resnum=3&ved=0CBEQ6AEwAg#v=onepage&q&f=false
Sinema ve Futbol demişken, herkese soruyorum; hiç mi düşünmediniz Hababam Sınıfı'nın tümü neden Fenerbahçelidir diye!?
Halkın takımı Fenerbahçe!
Neyi Doğru Yaptınız?

11 Nisan 2010
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Enkazı

Yavaş Gel



Çifte Sevinç
10 Nisan 2010
Geçirmişler Olsun Rüştü

Trabzonspor maçının 38. dakikasında sakatlanarak yerini Hakan Arıkan'a bırakan Rüştü şaşırtmadı..
Geçtiğimiz aylarda sanki başka kramponu yokmuş gibi maket bıçağı ile ayakkabısını filan temizlerken sakatlamıştı kendini gariban.. Sonra adele sıkışması diye tutturdu.. Şimdi daha inandırıcı olduğunu sanıyor; maç içinde sakatlandığı için..
Geçirmişler olsun Rüştü..
İzlemeye gelseydin bari, ürkme Kadıköy'den..
Hakan Arıkan'a selam söyle; hızlı geçsin Kadıköy'den, oyalanmasın.. Yoksa cilve'ye girer..
Unutulmaz Replikler
.jpg)
"tüm umudunuzu kaybetmek, özgürlüktür.."
-Fight Clup-
*
"devlet adil olduğu sürece güçlüdür.. hükümet adamları kanun çerçevesinde kaldıkları zaman sözleri geçerlidir.."
-Tatar Ramazan-
*
"ben! ben dürüst değilim ve dürüst olmayan bir adamın dürüst olmayışına her zaman güvenebilirsiniz.. dürüstçe söylüyorum bunu.. asıl dikkat etmeniz gerekenler dürüst olanlardır‚ çünkü ne zaman gerçekten aptalca bir şey yapacaklarını asla tahmin edemezsiniz.."
-Jack Sparrow - Karayip Korsanları-
*
-sosyalizm ne ki?
-sosyalizm‚ incir zamanı incir yemektir.. ama herkesin incir yemesidir.
-Beynelmilel-
*
"başka bir gün ölmek için yaşıyoruz.."
-the bucket list-
*
"türkiye'de hiçbir başarı cezasız kalmaz.."
-Devrim Arabaları-
*
"hayallerin varsa seni kullanırlar.."
-Goal-
*
"bir çift kanattınız hüznün rüzgarlarında..
dağılıp gitti melekleriniz..
beyaz'ın öte dağlarında ağlasın ardınızdan‚
bir ağızdan‚
bütün dehşetiyle muamma..
güzel adam!
ruhuna el fatiha!
-Ağır Roman-
*
"doğru diye birşey yoktur frank.. sadece daha iyi yalan söylemek vardır.."
-Revolutionary Road-
*
"kendini geliştirmek bir masturbasyondur.. sadece her şeyi kaybettikten sonra özgür kalabiliriz.."
-Fight Clup - Tyler Durden"
*
-sigara kullanıyor musun?
-sadece içerken..
-Kardeş Gibiydiler-
*
-yazarım sana..
-yazma.. o zaman bekliyor insan.. ee buraya çok az insan geliyor, çok insan gidiyor..
-Vizontele Tuuba-
9 Nisan 2010
Boşuna Profesör Demiyoruz..
Aşağılamalar, laf sokmalar, karalamalar ve haddiden fazla çirkinliklerin yanında bazen takip ettiğimiz olgunun "Futbol" olduğunu hatırlatanlara selam olsun..
Büyük Taraftara Dokunamazsın FenerAlarm!

Fenerbahçe - Kayserispor maçından birkaç gün sonra reklam alanlarında dönen "Büyük Taraftara Dokunamazsın" başlıklı anonslarda zannettim ki, Fenerbahçe Spor Kulübü Yöneticileri taraftarlarına sahip çıkacak..
Zannettim ki; Kayserispor maçında çıkan tatsız olaylarda emniyet tarafından darp edilen ve gereksiz yere gözaltına alınan taraftarlarımız hakkında birşeyler söylenecek.. Fakat işin gerçeği yeni belli oldu.. Bu vurucu slogan, yönetimimizin yeni projesi ile alakalıymış; FenerAlarm..
25 milyon tahmin edilen, sadece renklere aşık olan bir kitle var.. Kimisinin çıkarı var içimizde, kimisi en saf duygularıyla destek veriyor.. Bazısı çok uzaklarda televizyonda bile izlerken Fenerbahçe'sini, çubuklu formasını giyiyor üzerine..
Peki ya, bu saf sevgiden faydalanıp bu kitleye alarm sistemleri, su ve benzeri türevlerdeki ürünler gibi sporla alakasız 'şeyler' satmak kaygısı niye?
Fenerbahçe ile ilgilenecekseniz, sadece Spor Kulübü ile ilgilenin..
Taraftarla ilgilenecekseniz; reklamlara malzeme yapmayın.. Tribünde aşkımız için canımız yanarken, emniyet teşkilatı hakkında tek bir söz bile söylemeyen yönetim FenerAlarm derdindeymiş demek ki..
Herkes günlüğü 1 dolar'a FenerAlarm taktırsın vicdanının orta yerine..
Eğer sızlarsa vicdanınız, FenerAlarm çalışsın ve Nesrin Sipahi'nin sesinden Fenerbahçe Marşı çalsın..
Vamos Bien Kimdir?

Ben Yalnızım, 10 Yaşındayım..

Terlikleri giydiğim gibi fırlardım sokağa.. Ne de olsa sonunda ikramiyeyi indireceğim cebe.. Ekmek 9 bin lira‚ bana verdiler 20 bin lira.. Şimdi 11 bin lira götürsem paraüstü diye‚ 1 lirası bana kalacak‚ 10 bini alacaklar.. Fakat‚ ben iki tane sakız alıyorum‚ paraüstü 9 bin lira kalıyor‚ haliyle almıyorlar bozuklukları.. Yani‚ bin lira kalacakken 9 bin lira kalıyor cepte.. 9-10 yaşında yapabildiğim ekonomi bu..
Daha sonra akşam oluyor; sabah okul için hazırlık yapmamı söylüyor annem.. Hayatım boyunca önemsemedim okulu‚ gidip uyuyorum hemen radyomu açıp.. Melon Şapka..
Sabah olduğunda okul harçlığımı alıyorum tabi‚ bir simit ve bir ayran parası.. Unutmam hiç; simit 6 bin lira‚ ayran 8 bin lira.. Sabahçıydım o vakit‚ kahvaltıda yarım ekmek peyniri mideye indirdiğim gibi çıkardım‚ akşama kadar acıkmazdım.. İşin ucunda 14 bin lira daha koymak var kenara..
Akşam eve geldiğimde yemekten önce günlük taştan kale kurarak "abanmak yok lan" diye uyarılar dağıttığımız sokak maçlarımız olurdu.. Penyem (o zaman t-shirt değil‚ penye idi onlar‚ ne ara değişti‚ anlamadık) sırılsıklam olmuştu terden.. Fakat o acınacak durumda bile hala uyarılarımızı sıralıyoruz "bel üstü gol değil oolum!"..
Akşam ezanı okunmadan evde olmamı isterdi annem.. Maç bitti.. Topun sahibi koltuğunun altına aldı topunu ve maç bitti haliyle.. Dağıldık biz de.. Balkona doğru anneea diye bağırıp bir şey lazım mı diye soruyorum.. Yine bir 20 binlik gelir mi acaba hinliği var tabi.. Vallahi atıyor aşağıya‚ paraya mandal takıp.. Dünkü tarife.. Hooop‚ 9 bin lira daha cepte..
Böyle giderse amacıma ulaşıyorum usta.. Hafta sonu yapıyorum o deliliği..
Bir akşam okuldan geldikten sonra "maalle maçı var anne‚ akşam geç gelicem biraz" dedikten sonra Göztepeden atladım minibüse‚ evlendirme dairesinin orada indim (bu kadar yakın olduğunu bilseydim daha sonraki yıllarda yapacağım gibi -yürürdüm-).. Stadı biliyorum zaten‚ güvenliklere sora sora biletlerin nereden alındığını öğrendim.. Sıra vardı çok‚ ama eve de geç kalmamam lazım.. Gözümü karartıp girdim araya‚ kimse farketmedi bile.. Bücürüm işte‚ kimse yere bakmıyor ki..
O kadar korktum ki elimden alırlar diye.. Çünkü o bilet‚ benim için o anda dünyanın en değerli varlığıydı..
Daha sonra çabucak eve döndüm.. Mahallede bir yürüyüşüm var ki sorma gitsin! Çok oyalanmadan eve girdim.. Sanki vazo kırmış ama bunu annesinin farketmesini bekleyen‚ farketmezlerse söylemeyecek olan çocuğun bekleyişi gibi birşeydi benimkisi.. Ama nerden anlayacaklardı ki benim maça gideceğimi? 3 gün var maça.. Geceleri uyuyamıyorum..
Haberlerde‚ gazetelerde haftasonu oynanacak Fener'in maçından bahsediyorlar‚ bende garip bir duygu var; ben de orada olacağım!..
Maç günü geldi‚ çattı.. Sabah erkenden çıkmam gerektiğini duymuştum sağda solda.. Mahallede kimseye soramıyorum da‚ ya evin kulağına giderse‚ çocukluk işte.. Çok alakasız isimlere‚ sanki dünya sırrını paylaşıyormuş gizeminde eğilip "pişt‚ maça gidicem‚ kaçta orda olmam gerek" diye soruyorum.. Aldığım cevapların ortalama bir saati kaçtım Kadıköy'e‚ ama yürüyerek.. O mesafeye minibüs parası verecek göz var mı bende?
Üzerimde babamın karne hediyesi olarak aldığı forma.. Çubuklu‚ emlak bankası yazan ve sağ tarafında kocaman adidas yazısı olan forma.. Çubuklunun sarısı güzelde‚ laciverti mavi gibi.. Neyse‚ sorgulayamıyorsun o yaşta hiç birşeyi.. Aşıksın işte ona‚ sanane renginin tonundan.. Saf bir sevgiydi bu..
Söğütleçeşmenin oradan‚ tren istasyonunun altından girdim‚ sanki bir düğündeyim ve her tarafta akrabalarım var.. Hani çubukluyu gördüğüm herkesi sanki 10 yıldır tanıyor gibiyim‚ müthiş bir güven duygusu var.. Bir anda o içimdeki korku‚ endişe falan kaybolup gitti.. Çeşit çeşit arkadaş grupları var‚ aileler‚ arkadaşlar hep etrafımda..
Evde birşeyler yemek istemiştim ama akşamı düşündüğüm için heyecandan bir şey yiyemedim.. Kadıköyde o karnavalı görünce bir acıktım ki sorma gitsin.. Her yerden köfte kokuları geliyor zaten! Cebimde sallanan demir parçalarını saydım‚ yetiyor aslında.. Fakat nooolur noolmaz.. Harcamıyorum.. İçerde pahalı olduğunu duydum‚ onun için dışarıda bir şişe su aldım‚ çok bağırırsam içerim diye.. Daha sonra içeri girerken biletimi hemen çıkarmak istemiyorum‚ arka cebime öyle bir yerleştirmişim ki‚ kimse almasın diye!
Polis aramasına kadar geldim‚ herkesi gözlüyorum önce ne yapıyorlar diye.. Kaptım işi‚ polisin önünde dikiliyoruz‚ ellerimizi kaldırıyoruz.. Beni farketmediler bile‚ yandan geçecektim‚ ama serde dürüstlük var işte‚ abi dedim içeri giricem ben! Tamam geç dedi‚ aramadı.. Sanki bana büyük bir kıyak geçmişti‚ öyle sevindim ki.. Halbuki nedir yani‚ üzerimde bir şey mi vardı da? Çocukluk işte..
Kapıdan girdim ve o kocaman yeşil alanı gördüm ya‚ büyülenmiş gibiydim adeta! Halen daha bana olur bu duygu.. Hemen hemen her maç oradaydım‚ fakat her girişimde stada acaip bir güven hissi uyanıyor içimde.. O yeşili‚ o tribünü görünce..
İlk tabi‚ keşif dönemindeyim.. O ne‚ bu ne diye soracak kimse de yok.. En azından eli yüzü düzgün birkaç adamın arasına geçerim diye düşünüyorum.. Nasılsa muhabbeti kurarım ben.. Biliyorum işte‚ oraların maskotu olurum.. Gol atarsak eğer, beni havalara atarlar.. Belki sorularıma cevap bile verirler..
Vardı eskiden böyle ağbiler..
Dayanamıyorum artık‚ iyice acıktım içeri girince.. Kalenin arkasındaki boşlukta köfte satıyorlar.. Dışarda 20 bin lira‚ stadta 25 bin lira.. Mecbur.. Almaktan başka çarem yok.. Hal böyle olunca yarım ekmek köfte alıyorum‚ fakat ayran kalıyor askıda.. Su ile idare ederim artık.. Tezgahta beklerken arada oturduğum yerime bakıyorum‚ kimse kapmış mı diye..
Alıyorum köfteyi‚ geçiyorum yerime.. "birazdan gelicem abi‚ yerimi tutar mısın" dediğim adam da afiyet olsun diyor.. "ben de aşağı inicem‚ bir şey istiyor musun" diye sordu‚ "yok" dedim "ağbi‚ ben aldım işte‚ bak" diyorum.. Gülüyor ve o da aşağı iniyor.. Ağbinin yerinde benim gözüm‚ kimse oturmasın diye kolluyorum! O an o görevi biçtim kendime.. Geliyor‚ ve kendisine bir köfte almış ve poşetten bir ayran çıkartıp bana uzatıyor.. al bakalım‚ öyle suyla olmaz..
Maç bitiyor..
Dediklerim aynen gerçekleşiyor.. Antalyaspora 3 tane çakıyoruz! Her golde bana sarılıp havalara atıyorlar.. Muhabbet gırla! Maçtan sonra arka sıramda oturan ağbi yanıma gelip "yol paran var mı genç?" diye soruyor.. "Var tabi cebimde" diyorum en saf şekilde..
Ve 2008..
Herşeyin büyüsü kaçmış gibi sanki..
Ne o köfte yiyen çocuklara ayran getiren ağbiler‚ ne de yalnız gördüğü birisine yol paran var mı diye soranlar..
Ve en çok neye üzülüyorum biliyor musunuz?
Bu duyguyu bir çok çocuk yaşayamayacak artık..
Hatta hiç!..
Bu duyguyu yaşamanın bedeli‚ 33 ytl‚ olmadı mı? O halde 66 ytl..
Haydi hayırlı işler..
Ben yalnızım‚ 10 yaşındayım..
başlığı olmayan yazı..

Aslında klasik bir 'merhaba' yazısının diğerlerinden farkı şudur; "bu yazıyı okumasanızda olur, sadece böyle bir yazarın artık buralarda yazdığını bilin yeter" amacını taşır..
Bunun için çok uğraşıp zaten özünde saçma olan bir yazıyı daha da uzatmak istemiyorum.. Anatemasını biliyorsunuz zaten; 'ben geldim'..
Önemsemiyorum gibi algılanabilir tabi.. Fakat itiraf edeyim; heyecanlı, hafif utangaç, çokça tedirginim..
Merhaba, ben; T.Giray Tayyar..